Babasının Cenaze Namazını Kılması
İmam Mehdi (a.f), büyük gaybet dönemi başlamadan önce, İmam Mehdi’nin yaşamının en önemli olaylarının sonuncusu; değerli babası ve on birinci imamın (a.s) temiz bedeni için kılmış olduğu cenaze namazıdır.
On birinci imamın (a.s) hizmetçisi Ebu’l Edyân bu konu hakkında şöyle nakletmiştir:
“İmam Hasan Askeri (a.s) mübarek ömrünün son günlerinde bana bir kaç mektup verdi ve şöyle buyurdu:
“Bu mektupları Medâin şehrine götür. On beş gün sonra Samerra’ya döneceksin ve benim evimden ağlama sesleri duyacaksın. [Bedenimi] Musalla taşının üzerinde göreceksin.”
Ey efendim! Böyle bir durumda, sizin yerinize geçecek, imam ve halife kimdir? diye sordum. İmam (a.s); “Benim mektuplarımın hesabını, sana soracak olan kimse, benden sonraki imamdır.”diye buyurdu.
Başka ne gibi nişanesi var? diye sordum. “Benim namazımı kılan kimse, benden sonraki imamdır” diye buyurdu.
“Başka nişaneler de açıklayın.” dedim.
İmam (a.s); “Keseden haber veren kimse, benden sonraki imamdır” diye buyurdu. Ancak imamın heybeti, kesenin içindekini sormama engel oldu?
Mektupları Medâin şehrine götürdüm. Cevaplarını aldım. İmamın (a.s) buyurduğu gibi on beş gün sonra Semarra’ya geri döndüm. İmam’ın (a.s) evinden ağlama, sesleri duydum. İmam Hasan Askeri’nin (a.s) mübarek bedenini musalla taşının üzerinde gördüm.
Bu esnada, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) evinin önünde oturmuş olan kardeşi Cafer’i, bir grup Şii’nin (kardeşinin vefatından dolayı) başsağlığı dilemekte ve (İmametinden dolayı) tebrik etmekte olduklarını gördüm!!
Kendikendime “Eğer bu (Cafer) imam olursa imamet yok olur gider.”dedim. Çünkü onu tanıyordum, şarap içen, kumar oynayan, saz ehli bir kimseydi.
(İmamet nişanesi peşinde olduğum için) ilerledim. (diğerleri gibi) Başsağlığı dileyip tebrik ettim. Fakat O hiçbir şey hakkında (mektuplar hakkında bile) bana bir şey sormadı.
Bu esnada (hizmetçilerden birisi olan) Akid, evden dışarı çıktı ve (Cafer’e dönerek) “Ey efendim! Kardeşin (İmam Askeri -a.s-) kefenlenmiştir. Artık kalkıp cenaze namazını kılınız!” dedi. Ben, Cafer ve bir grup Şii eve girdik. On birinci imamı kefenlenmiş bir şekilde tabutta gördüm. Cafer kardeşinin namazını kılmak için öne geçti.
Tekbir getirmek üzereyken buğday tenli, kıvırcık saçlı, dişleri bitişik olan bir çocuk içeri girdi. Cafer’in elbisesinden tutarak “Ey amca! Arkaya geç, babamın namazını kılmaya ben senden daha evlayım” dedi.
Cafer, yüzünün rengi kaçmış ve sararmış bir şekilde arkaya geçti. O çocuk öne geçerek İmamın (a.s) cenaze namazını kıldırdı. Sonra (bana) “Sende olan mektupların cevaplarını bana ver” dedi. Mektupları O’na verdim.
Kendi kendime “İki nişane (Bu çocuğun imametini gösteren iki nişane) ortaya çıkmıştır. Ancak kese nişanesi henüz belli olmamıştır.” dedim. Cafer’in yanına gittim. O’nun ah vah ettiğini gördüm. Şiilerden birisi “O çocuk kimdir?” diye sordu.
Cafer, “Allah’a ant olsun! O’nu hiçbir zaman görmedim ve tanımıyorum.” dedi.
Ebu’l Edyân nakletmeye şöyle devam etti:
“Biz toplu halde oturuyorduk. Bu esnada Kum ahalisinden bir grup geldi. İmam Hasan Askeri’yi (a.s) sordular. İmamın (a.s) şehit edildiğini duyduktan sonra “Kime başsağlığı dileyelim.?” dediler. İnsanlar, Cafer’i gösterdiler. Onlar da Cafer’e selam verdiler ve başsağlığı dilediler.
Sonra Cafer’e dönerek “Bizim yanımızda mektuplar ve bir miktar mal var. Bu mektupların kimin ve malların ne kadar olduğunu bize söyle” dediler.
Cafer öfkelenerek ayağa kalktı ve “Bizden gaybî ilim mi soruyorsunuz? dedi. Bu esnada hizmetçi içeri girdi ve “Filan şahısların mektupları sizin yanınızda mıdır? (mektupların sahiplerinin isimlerini, özelliklerini söyledi.) Ayrıca sizin yanınızda bin dinar var. On dinarının üzerindeki resimler silinmiştir.” dedi.
Onlar da mektupları ve malları ona verdiler ve şöyle dediler: “Seni bunları almak için gönderen kimse imamdır”...[30]
[30]- Kemaluddin, c.2, bab.43, h.25, s.223