Hz.Mehdi Zuhurun Altyapıları
Tarlasından iyi mahsul almak isteyen bir çiftçinin, gerekli olan bütün işleri en iyi şekilde yerine getirip engelleri ortadan kaldırması gerekir.
Bu yüzden, her inkılâp ve her toplumsal olay, camianın alt yapısına ve şartlarına bağlıdır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti, alt yapının oluşmasından sonra zafere ulaşmıştır. Dünyanın en büyük kıyamı olan İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamı da bu durumdan istisna değildir. Alt yapılar ve şartlar oluşmadıkça kıyam gerçekleşmez.
Bu konuları hatırlatmamızdan maksadımız İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamının, dünyaya hâkim olan ilahi kanunlardan istisna edilmediğini ve imamın ıslahçı hareketinin sebepsiz sıradan faktörlerle değil de mucize ile gerçekleşeceği düşüncesinin yanlış bir düşünce olduğunu anlatmaktır. Kuran ve masum önderlerin (s.a) öğretilerine göre ilahi sünnet gereğince âlemdeki bütün işler, normal seyrinde sebepler ve illetler doğrultusunda gerçekleşmektedir.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Allah, işlerin sebepsiz olmasını yasaklamıştır.”[5]
Adamın biri, imama (a.s) şöyle arz etti: “insanlardan bazıları şöyle diyorlar: Mehdi (a.f) kıyam ettiğinde işler onun istediği gibi olacaktır.”
İmam şöyle buyurdu: “Kesinlikle böyle değildir. Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer işler kendiliğinden düzelecek olsaydı Resulullah (s.a.a) için kendiliğinden düzelirdi.”[6]
Elbette yukarıda anlattığımız sözler, İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamında gizli yardımların olmayacağı anlamına gelmez. Maksat, ilahi gizli yardımların yanı sıra zuhur için normal bilinen şartların ve altyapıların oluşması da gerekir.
Bu önsözden sonra sıra zuhurun alt yapılarını tanımaya gelir. Sonra da onları gerçekleştirmek için adım atmalıyız.
İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamının gerçekleşmesi için dört önemli alt yapının oluşmasına ihtiyaç vardır. Bunların her birini tek tek inceleyeceğiz:
a- Plan Ve Program
Her yenilikçi hareket ve kıyamın iki programa ihtiyacı vardır:
1- Yapılandırılmış kuvvetlerle olumsuzluklara karşı koymak için genel bir programın olması.
2- Eksiksiz ve uygun kanunların olması. Bu kanunlar, camianın bütün ihtiyaçlarını karşılamalı, adil bir hükümet düzeninde bütün bireysel ve toplumsal hakların uygulanmasını garanti etmelidir. Aynı zamanda adalet çalışmalarını ilerletmeli ve toplumu arzu edilen başarılara ulaşmada yönlendirmelidir.
Halis İslam dini olan Kuran-ı Kerim öğretileri ve masumların (a.s) sünnetleri, İmam-ı Asr’ın (a.f) elinde bir bütün kanun ve program olarak bulunmaktadır. Hazret (a.f) bu ebedi ve ilahi ferman doğrultusunda hareket etmektedir.[7]
Kuran-ı Kerim insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yüce Allah tarafından nazil edilmiştir.
Bundan dolayı onun evrensel inkılâbı, yönetim açısından eşsiz dayanağı olan bir kanuna ve bir programa sahiptir. Hiçbir hareket ve ıslahçı akım ile kıyas edilemez.
İddiamızın şahidi şudur: Günümüz dünyasında var olan beşeri kanunların hepsinin zayıf ve yetersiz olduğu tecrübelerle ispatlanmıştır. Artık insanlar dünyanın ilahi kanunlarla yönetilmesini kabul etmektedirler.
Amerikalı siyasal danışman olan Alvin Tafler krizlerin aşılabilmesi ve dünya toplumunun ıslah edilmesi için “Üçüncü Akım”[8] görüşünü ortaya atmıştır. Bununla birlikte ilginç itiraflarda da bulunmaktadır:
“Batı toplumunun yüz yüze olduğu zorlukları sıralayacak olursak sonuna ulaşamayız. Çağdaş sanayi medeniyetlerinin arka arkaya çöktüğünü ve beceriksizlik hortumunun içine sürüklendiğini görmekteyiz. Aynı zamanda ahlaki çöküşün pis kokusu da insanı çok rahatsız etmektedir. Neticede rahatsızlık dalgaları ve ortamın değişmesi için baskıların artması üst üste yığılmıştır. Bu baskılar için yüzlerce çözüm yolları sunulmuştur. Mükemmel ve inkılâpçı oldukları iddia edilen projeler çizilmiş ve programlar hazırlanmıştır. Fakat sorunları çözmek için defalarca hazırlanan yeni kanunlar, programlar ve verilen emirler zorlukların musibetini artırmış, acizlik ve ümitsizlik hissini alevlendirmiştir. Hiçbir faydası ve tesiri olmamıştır. Bu duygu, bütün demokratik düzenler için tehlikedir. Romanlarda anlatılan beyaz atlı kurtarıcıya duyulan ihtiyacı günden güne arttırmıştır.”[9]
b. Rehberlik
Bütün kıyamlarda, rehbere olan ihtiyaç kıyamın ilk gereksinimlerinden sayılmaktadır. Kıyam ne kadar geniş ve büyük hedefler peşinde olursa, aynı oranda da güçlü ve hedeflere uygun bir rehberliğe daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.
Zulüm ve baskı karşısında durmak, yeryüzünde adil ve eşitlik ilkeleri üzere hükmetmek için doğru ve sağlam bir şekilde yöneticilik yapan bilinçli, akıllı, güçlü ve şefkatli bir rehberin varlığı inkılâbın temelini oluşturur. Büyük kıyam rehberi unvanıyla enbiyaların ve vasilerin ümidi olan Hz. Mehdi (a.f) yaşıyor ve her yerde hazırdır. O yeryüzünde gayb âlemiyle irtibatı olan tek rehberdir. Bütün varlıkların irtibatından tam olarak haberdardır. Kendi zamanındaki insanların en bilgini ve üstünüdür.
Peygamber efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:
“Biliniz ki, Mehdi (a.f) bütün ilimlerin varisidir. Bütün ilimleri bilmektedir .”[10]
O, bütün tutsaklık zincirlerinden ve bağlarından kurtulmuş tek rehberdir. Sadece Allah’ın hoşnutluğunu düşünmektedir.
Bundan dolayı evrensel kıyam, rehberlik açısından en güzel şartlara sahiptir.
c- Yardımcılar
Zuhurun gerçekleşmesi için lazım olan şart ve ortamlardan biri de, kıyamı destekleyecek ve evrensel hükümetin işlerini yerine getirecek liyakatli yardımcıların olmasıdır. Evrensel kıyam ilahi rehberin önderliğinde gerçekleşecektir. Dolayısıyla ona uygun dostlara ve yardımcılara ihtiyaç vardır. Dost ve yardımcı olduğunu iddia eden herkesin bu meydana girmesine izin verilmez. Bu konuda aşağıdaki nakledeceğimiz olay üzerinde düşünerek çok dikkat etmenizi istiyoruz:
İmam Sadık’ın (a.s) Şialarından olan Sehl b. Hasan Horasani, bir gün hazreti Sadık’a (a.s) şöyle arz etti:
“Yüz bin kılıç sallayan Şia’ya sahip olmanıza rağmen, hakkınız olan hükümeti ele geçirmenize engel olan şey nedir? İmam (a.s) içi ateşle dolu bir tandır hazırlamalarını emretti. Tandırdan alevler yükselmeye başlayınca İmam (a.s) Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine otur.” Buyurdu, Sehl, imamın ona öfkelendiğini zannederek özür dilemeye başladı: “Efendim! Beni bağışlayın. Bana ateşle işkence etmeyin!” dedi. İmam (a.s); “Seni bağışladım.” diye buyurdu.
Bu esnada imamın gerçek Şialarından olan Harun Mekkî selam verip içeri girdi. İmam Sadık (a.s) selamın cevabını verdikten ve hiçbir açıklama yapmadan, ona alevlenmiş tandırın içine girmesini emretti.
Harun Mekkî hiç düşünmeden ve soru sormadan tandırın içine girip oturdu. Bu esnada İmam Sadık (a.s) Horasanlı adam ile sohbet etmeye başladı. İmam (a.s) sanki Horasanı görmüş gibi Horasan’ı ona anlatmaya başladı. Bir süre sonra da Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine bak diye buyurdu.” Sehl kalkıp tandırın içine bakınca, Harun’un ateşin içinde oturduğunu gördü!
İmam (a.s), “Horasan’da Harun benzer kaç tane Şia tanıyorsun?” diye sordu. Horasanlı adam “Allah’a andolsun ki, bunun gibi bir kişi bile tanımıyorum.” dedi.
İmam (a.s); “Şunu iyi bilmelisin ki! Biz, beş tane dost ve yardımcı bulmadan kıyam etmeyiz. Hangi zamanın kıyam için uygun olduğunu daha iyi biliriz.” dedi.[11]
Bundan dolayı İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının, yardımcılarının ve askerlerinin özelliklerini incelemeliyiz. Din önderlerinden nakledilen rivayetlerdeki hadisleri bir daha gözden geçirip kendimizin hangi konumda olduğunu anlamalı ve eksiklerimizi gidermeye çalışmalıyız:
1- Marifet ve İtaat
İmam Mehdi’nin (a.f) yardımcıları ve askerleri, Allah’ı, Peygamberimizi ve imamlarımızı (a.s) tanıma konusunda derin bir bilgiye ve marifete sahiptirler. Bilinçli ve bilgili bir şekilde hak meydanında hazırdırlar.
İmam Ali (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Onlar, Allah’ı hakkıyla tanıyan kimselerdir.”[12]
İmam’a olan inançları onların bütün iliklerine kadar işlemiş ve bedenlerini sarmıştır. Bu marifet, imamın ismini, lakabını ve soyunu bilmekten daha yüce olan bir marifettir.
Bu marifet, İmamın velayetini hakkıyla tanımak ve varlık âlemindeki makamını bilmektir. Bu marifet, onların tüm vücutlarıyla imama karşı sevgi ve muhabbet duymalarına ve sadakat ile itaat etmelerine sebep olmaktadır. Zira onlar, imamın sözünün Allah’ın sözü olduğuna ve imama itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğuna inanırlar. Peygamber efendimiz (s.a.a) onları tanıtırken şöyle buyuruyor:
“Onlar, İmamlarına itaat etme konusunda çok çalışkandırlar.”[13]
2- İbadet ve Sağlamlık
İmam Mehdi’nin (a.f) dostları ve askerleri ibadet konusunda rehberlerini örnek alırlar. Gece gündüz demeden Allah’ı en güzel zikirlerle anarlar. İmam Sadık (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Geceleri, sabahlara kadar ibadet eder gündüzleri de oruç tutarlar.”[14]
Başka bir yerde şöyle buyurmuştur:
“Atların üzerinde Allah’ı tespih ederler.”[15]
Allah’ı zikir etmek, onları çelik insanlar haline getirmiştir. Hiçbir şey, onların sağlamlılıklarını ve dirençlerini kıramaz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, kalpleri çelik gibi olan insanlardır.”[16]
3-Fedakârlık ve Şahadet Aşkı
Yardımcıların, İmam Mehdi’ye (a.f) olan derin marifetleri kalplerini imamın aşkı ile doldurmaktadır. Bundan dolayı savaş meydanında imamın etrafını sağlam duvarlar gibi çevirerek canlarını bela oklarına siper ederler.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İmam Mehdi’nin dostları ve askerleri savaş meydanında hazretin etrafında (pervaneler gibi) dönerler. Kendi canları ile onu korurlar.”[17]
Yine şöyle buyurmuştur:
“Onlar, Allah yolunda şehit olmayı arzu ederler.”[18]
4- Cesaret ve Kahramanlık
Mehdi’nin (a.f) askerleri ve dostları, tıpkı İmam Mehdi (a.f) gibi cesur ve kahraman insanlardır. İmam Ali (a.s) onları tanıtırken şöyle buyurmuştur:
“Onlar, yuvalarından çıkmış aslanlar gibidirler. İsteseler dağları yerlerinden sökerler.”[19]
5- Sabır ve Tahammül
Zulmün karşısında durmak ve evrensel adalet hükümetini kurmanın birçok zorluk ve sıkıntıları vardır. İmam’ın (a.f) dostları, onun evrensel hükümetinin ülkü ve ideallerinin gerçekleşmesi için bütün zorluklara ve acılara göğüs gererler. İhlâslarından dolayı da yaptıkları amelleri önemsiz sayarlar.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Onlar, sabırlarından ve tahammüllerinden dolayı Allah’a minnet etmeye kalkışan kişiler değillerdir. Canlarını Allah yolunda feda etmekten dolayı da şımarmazlar. Bu işleri, önemli işler olarak görmezler.”[20]
6- Birlik ve Beraberlik
İmam Ali (a.s), İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının birlik ve beraberlik hallerini anlatırken şöyle buyurmuştur:
“Onların kalpleri birdir, birbirleriyle de ile uyum içindedirler.”[21]
Bu yüce insanların kalplerinin bir olması ve birlik içinde olmasının sebebi, bencilliklerini, şahsi istek ve arzularını bir kenara bırakmalarıdır. Onlar, sahih bir inanç ile tek bir bayrak altında ve bir hedef için kıyam ederler. İşte bu, onların zafere ulaşmasındaki en önemli faktörlerden biridir.
7- Züht ve Dindarlık
İmam Ali (a.s) Hz. Mehdi’nin (a.f) yardımcılarının özelliklerini sayarken şöyle buyurmuştur:
“O, dostlarından altın ve gümüş toplamamak, buğday ve arpa biriktirmemek için biat alacaktır.”[22]
Onların büyük hedefleri vardır. Büyük idealleri gerçekleştirmek için ayaklanmışlardır. Dünya ve maddiyat, hedeflerini ve ideallerini gerçekleştirmekten alıkoymaz. Bundan dolayı dünya ve güzellikleri karşısında kendilerini kaybedenlerin, kalpleri hızlı hızlı atanların ve elleri ayakları birbirine dolaşan kimselerin imam Mehdi’nin (a.f) dostları arasında yerleri yoktur.
Yukarıda zikredilenler İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının özelliklerindendir. Bu insanlar, böyle özelliklere sahip oldukları için hadislerde övgüyle anılmışlardır. Masum önderler (a.s) onların değerli ve övgüye layık insanlar olduklarını buyurmuşlardır.
Peygamber efendimiz (s.a.a.) onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onlar, ümmetimin en hayırlı insanlarıdır”[23]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Annem ve babam, yeryüzünde tanınmayan azınlık gruba feda olsun.”[24]
Elbette imam Mehdi’nin (a.f) dostları liyakatleri ve başarılarına göre hak ettikleri makama sahip olacaklardır. Rivayetlerde, hazretin 313 kişi olan özel dostlarının yanı sıra 10 bin kişilik bir orduya da sahip olacağını ve bununla birlikte müminlerden büyük bir grubun da hazretin yardımına koşacakları nakledilmiştir.
d- Genel Hazırlık
İnsanların tarihin farklı dönemlerinde masum İmamların (a.s) varlığından, ilimlerinden, engin bilgi hazinelerinden ve makamlarından yeterince istifade edemedikleri göze çarpmaktadır. Ne yazık ki insanların geneli yaşadıkları dönemlerde imamların kıymetini bilememişlerdir. Ellerindeki büyük fırsatları kaçırmışlar ve hidayet meşalesinin karşısında kör bir insan misali gaflet içine düşmüşlerdir.
Bundan dolayı Allah (azze ve celle) son hüccetini insanlardan gizlemiştir. Dünyada imamı kabul edecek ve değerini bilecek genel bir hazırlık gördüğü zaman ise ortaya çıkaracak ve insanların susuzluğunu ilahi maarif çeşmesinden giderecektir.
Bu bakımdan toplumun ve insanların topyekûn zuhura hazırlıklı olmaları, vaat edilen ıslahçının zuhur etmesinin en önemli şartlarından biridir. Çünkü toplu ve genel hazırlık olursa hazretin harekâtı neticelenecektir.
Kuran-ı Kerim’de, zalim bir hâkim olan Calut’un zulmünden bıkmış İsrail oğullarının, zamanlarının Peygamber’inden (a.s) kendileri için bir komutan seçmesini diledikleri ve onun komutasında Calut ile savaşmak istedikleri anlatılmaktadır.
“İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar, peygamberlerine: “Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım...” demişlerdi. O da: “Size savaş farz kılınırsa, ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar: “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.”[25]
İsrail oğullarından birçoğu savaş için çıktıkları yolda gevşeklik gösterdi ve sadece az bir grup sonuna kadar savaştı. Onların savaşmak için kendi peygamberlerinden (a.s) komutan istemeleri savaşa ve fedakârlığa hazır olduklarını göstermektedir.
Öyleyse şöyle söyleyebiliriz:
İmamı Zaman’ın (a.f) zuhuru, herkesin canı gönülden toplumsal adaleti, emniyeti, ahlaki değerleri benimsedikleri, samimi bir şekilde istedikleri ve manevi açıdan ilerlemeyi talep ettikleri zaman gerçekleşecektir.
İnsanlar, adaletsizlikten ve ayrımcılıktan bıktıkları zaman, göz göre göre zayıf ve fakir insanların, zengin ve kudret sahiplerinin ayakları altında ezildiklerini gördükleri zaman; birçok insanın bir lokma ekmeğe muhtaç olduğu bir durumda nefislerinin tutsağı olmuş bir grubun bütün maddi imkânları kendi etraflarında topladıklarını gördükleri zaman; küçük bir çadır veya yer bulup uyuyamayan ya da parklarda soğuktan dolayı kıvrılıp uyuyan kimsesiz insanlar varken para babalarının kendilerine saraylar, villalar ve gökdelenler yapıp yüz kızartıcı toplantılarda ve partilerde hadsiz hesapsız su gibi para harcadıklarını gördükleri zaman; işte böyle bir ortamda adalete duyulan ihtiyaç doruk noktasına ulaşır.
Böyle bir toplumda ahlaki fesat kendini çeşitli şekillerde gösterip yaygınlaşır. İnsanlar ahlak dışı işleri yapmada birbirleriyle yarışırlar. Çirkin işler yapmalarına rağmen bu işlerden dolayı birbirlerine karşı övünürler. Dolayısıyla da ilahi emirlerden uzaklaşıp iffetsiz ahlak dışı işlerine yasal bir iş süsü verirler.
Bu olumsuz işlerin arkasından aile düzeni zayıflar. Gayri meşru ve sahipsiz çocuklar çoğalmaya başlar. Ve camia içine sel gibi akın ederler. İşte böyle bir zamanda insanlara emniyeti, adaleti ve ahlaki değerleri hediye edecek bir kurtarıcıya olan istek ve arzu artacaktır. İnsanlar, bütün maddi lezzetleri tatmalarına rağmen hayatlarından razı olmayacaklardır. Maneviyata yönelmekten başka bir çareleri kalmayacaktır. İşte o zaman İmam Mehdi’nin (a.f) nur çeşmesinden ve hakikat pınarından susuzluklarını gidermeyi arzulayacaklardır.
Kaynak:
[5]- Mizanu’l-Hikmet, c.5, h.8166
[6]- Gaybet-i Numani, b.15, h.2
[7]- İmam Bakır (a.s) İmam Mehdi’nin (a.f) özelliklerini sayarken şöyle buyurdu: “Allah’ın kitabına (Kurân’a) göre amel edecektir. Gördüğü bütün çirkin şeyleri reddedecektir.(kaldıracaktır)”Biharu’l-Envar, c.51. s.141
[8]- O, sanayi ve tarım inkılabının dünyada büyük değişime neden olduğuna, elektronik ve sanat ötesi inkılabın da yolda olduğuna inanmaktadır.
[9]- İntizar dergisi, yıl.2, s.3, s.98 (Yeni medeniyete doğru makalesinden nakledilmiştir, Tafler, Muhammed Rıza Caferi.)
[10]- Necmu’s-Sagib, s.193
[11]- Sefinetü’l-Bihar, c.8, s.681
[12]- Muntehabu’l-Eser, fasıl. 8, bab.1, h.2, s.611
[13]- Yevmu’l-Halas, s.223
[14]- Yevmu’l-Halas, s.224
[15]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[16]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[17]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[18]- Biharu’l-Envar, c.52, s.308
[19]- Yevmu’l-Halas, s.224
[20]- Yevme’l-Halas, s.224
[21]- Yevme’l-Halas, s.223
[22]- Muntahabu’l-Eser, ikinci fasıl, bab. 11, h.4, s.581
[23]- Yevmu’l-Halas, s.224
[24]- Mu’cemu’l-Ahadis-i İmam Mehdi, c.3, s.101
[25]- Bakara, 246