24 Ekim 2016

Hz.Mehdi'nin Beş Zuhur Alameti

Hz.Mehdi'nin Zuhurundan Önce Beş Alameti

Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali (r.a.)’dan: Buyurdu ki: Mehdi’nin beş alameti bulunur. Bunlar, Süfyani, Yemani, semadan bir sayha, Beyda’da ordunun batışı ve günahsız insanların öldürülmesidir. (Mina’da hacıların öldürülmesi)

Zuhur vaktine yaklaşmış olduğumuz nereden anlaşılacak? Zuhur dönemine yaklaşıldığını gösteren belirtiler nelerdir? “Ahir zaman” denen dönem ne zamandır ve özellikleri nelerdir? Acaba ahir zaman geldi çattı mı?

Onun zuhur anını, Allah’tan başka tam olarak hiç kimsenin bilemeyeceği anlaşılmış oldu. Tam olarak vakit belirleyen kişi yalan söylemiş olur. Bunu kabul ettikten sonra hadis kitaplarımızda anlatılan öyle kanıtlar ve şahitler var ki o “kurtuluş zamanı”nın yaklaştığını haber veriyor. “Zuhur alametleri/belirtileri” ile ilgili geçmişten günümüze kadar çok sayıda kitap yazılmıştır. Pek çok hadis-i şerif de bu alametleri anmaktadır.

Süyanî’nin ayaklanması: Ebu Süfyan soyundan adı “Osman İbn Anbese” olup, Ehlibeyt’e (hepsine selam olsun) muhalif olan kötü bir adam çıkacak. Şam (Suriye, Filistin, Ürdün…) bölgesinde ayaklanacak ve birçok şehri ele geçirecek, katliam ve yağmalama yaptıktan sonra Mekke ve Medine arasında ordusunu yere gömülecek, kendisi kaçacak; ama İmam-ı Zaman’ın (ac) zuhurundan sonra Beytü’l-Mukaddes’te öldürülecektir.

Seyyid Hasenî’nin kıyamı: Şia’nın büyüklerinden ve İmam Hasan Müçteba’nın (as) soyundandır. İran’ın Kazvin ve Deylem illerinden kıyama başlayacak, halkı Ehlibeyt yoluna davet edecek. Şehirleri feth edecek, Kufe yolunda İmam Mehdi’nin (af) zuhur ettiğini işittiğinde ona yetişip biat edecektir.

Gökten kutlu bir haykırış: Zuhurun hemen eşiğinde gökten kutlu bir çağrı işitilecek, İmam-ı Zaman’ın (ac) zuhur ettiğini bildirecek, herkes ona biat ve itaat edecektir.
Hazret-i İsa Mesih’in inmesi: Rivayetlerimizde yazıldığına göre İsa (as) gökyüzünden yere inecek, namazda İmam-ı Zaman’a (af) uyacak ve onun bağlısı olacaktır.

Nefs-i Zekiyye’nin öldürülmesi: Allah Resulü’nün (saa) soyundan bir kişi, Kur’ân ve Ehlibeyt yoluna davette bulunacak, Mekke’de Rükün ile Makam’ı İbrahim arasında düşmanlar tarafından katledilip başı gövdesinden koparılacaktır.

Yemanî’nin ayaklanması: Yemen’den zulüm karşıtı bir adam ayaklanma çıkaracak, Kufe’ye vardıktan sonra savaşçı askerleriyle Süfyanî ordusuna saldırıp onları yenilgiye uğratacak.
Hadislerde anıldığına göre; zuhur çok yakın olduğu zaman benzeri başka alametler de ortaya çıkacak ve bu farklılıklardan dolayı halk bir Dünya Kurtarıcısı’nın ortaya çıkacağını anlayacaktır.
Bu olayların bir bölümü İmam’ın zuhuruna kadar sürecektir. Bir hadiste İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyuruyor:

“Mehdi’nin (ac) kıyam etmesinden önce beş şey kesinlikle gerçekleşecektir: Yemenî, Süfyanî, haykırış, Nefs-i Zekiyye’nin öldürülmesi ve yere gömülme.”[1]

1-Biharu-l Envar, c.52, s.204



23 Ekim 2016

Kur'anı Sadece Meal Okuyarak Anlamak Yeter mi

Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, bu yazısında ehliyetsiz bazı kimselerin “Her meselede Kur’an kafidir” diyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm vermesini, İslam dininin dört ana kaynağından olan sünnet, icma ve kıyas-ı fukahayı devre dışı bırakma gayreti içine girmelerini yorumladı.

Hz. Peygamber’in (sav) ebedi alemine göç etmesinden sonra bir takım ihtilaflar meydana gelmişti. Bu ihtilaflar Hz. Ebubekir (ra) ile Hz. Ömer’in (ra) halifelik dönemlerinde yok denebilecek kadar az iken, Hz. Osman’ın (ra) hilafetinin son altı yıllık döneminde artmaya başlamış, özellikle de Hz. Ali’nin (ra) zamanında zuhur eden Haricilik cereyanı ve düşüncesi daha da artmıştı

Geçmişte olduğu gibi, maalesef günümüzde de bazı batıl fikirler revaç bulmakta, birçok güzel adet şirk olarak kabul edilmekte, hatta onları yapan Müslümanlar bazı kimseler tarafından küfürle itham edilmektedir. Bu çok tehlikeli ve vahim bir durumdur.

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “İsrail oğulları yetmiş iki, benim ümmetim ise yetmiş üç fıkraya bölündüler. Bir fırkası hariç diğerleri ehl-i nardırlar.”

Bunun üzerine sahabe-i kiram efendilerimiz; “Ya Resulallah o ehl-i necat olan fırka kimdir?” deyince Hz. Peygamber: “Onlar benim ve ashabımın izinden gidenlerdir.” (1) diye cevap verdiler.

Günümüzde ehliyetsiz bazı kimseler; “Her meselede Kur’an kafidir” diyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm vermekte, İslam dininin dört ana kaynağından olan sünnet, icma ve kıyas-ı fukahayı devre dışı bırakma gayreti içine girmektedirler. Evet, Kur’an ezeli ve ebedi sönmez bir nurdur ancak her alim bile ondan hüküm çıkaramaz. O sahada derinleşmiş olmak lazımdır.

Nitekim bir ayette bu hakikat şöyle ifade edilir: “Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun ayetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu ayetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih ayetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde derinleşmiş (uzman) olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.” (2)

Evet, sonsuz bir nur olan Kur’an-ı azimüşanı sadece meal okuyarak anlamaya çalışmak ya da sadece mealin kafi olduğunu söylemek, aslında Kur’anın kudsiyetini, derin ve geniş manalarını sınırlamak demektir.

Bir meselede o sahada ihtisas sahibi olan kimselerin sözü geçerlidir, ona itibar edilir. Bir binanın çürük veya sağlam olduğuna dair bir mühendisin sözü mü esas kabul edilir, yoksa bir doktorun sözü mü?

Bir binanın sağlam ve çürük olduğunu rapor eden bir inşaat mühendisinin sözü, o konuda fikir beyan yüz doktorun sözünden daha inandırıcı ve daha tesirlidir. Aynı şekilde bir kişinin hastalığı konusunda da yüz mühendisin değil, bir doktorun sözüne itibar edilir. Zira o konuda söz söyleme salahiyeti ona aittir.

Dünyada her mesleğin bir ustası, her ilmin bir mütehassısı, her hastalığın bir tabibi olduğu gibi, içtimai ve manevi hastalıkların tabipleri de başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere diğer bütün peygamberler, mürşit, müceddit ve alimlerdir. İnsanlara Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını anlatmak, onları birçok manevi hastalıklardan korumak, cehaletten kurtarıp, fikren ve ilmen terakki ettirmek için bu gibi emsalsiz zatlara ihtiyaç vardır.

Güneşten feyiz alan meyve ve çiçeklerin renkleri ve letafetleri, kokuları ve tatları ayrı ayrı olduğu gibi, Kur’an güneşinin manevi meyveleri olan umum asfiyaların, mürşit ve mücedditlerin, alim ve evliyaların da, feyizleri, irfanları, meşrepleri ve manevi dereceleri muhteliftir. Onlar, o manevi güneşten aldıkları feyiz ile neşrettikleri nurlar,  zamanın ve zeminin her tarafını ışıklandırmıştır. İnsan maddi ve manevi birçok ihtiyaçlara muhtaç olarak yaratılmıştır. Bunları temin edemediği takdirde onun huzur ve rahat içinde yaşaması mümkün değildir.

Hususen iman, marifet, ilim ve hikmet gibi manevi ihtiyaçlarını temin etmeden fikren sükunete ve kalben inşiraha nail olamaz.

Bunun için Kur’anın nurlu yolunda yürüyen, ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmayan, Hz. Peygamberin sünnetlerini kendilerine rehber edinen mürşitlere, mücedditlere, alimlere ve evliyalara muhtaçtır. Sadece meal okuyarak Kur'an-ı Kerimi anladığını söylemek en azından haddini bilmemezliktir.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi;
طُوبٰى لِمَنْ عَرَفَ حَدَّهُ وَلَمْ يَتَجَاوَزْ طَوْرَهُ Yani, "Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez."

Nasıl bir zerre camdan, bir katre sudan, bir havuzdan, denizden, kamerden seyyarelere kadar güneşin cilveleri var. Her birisi kabiliyetine göre güneşin aksini, misalini tutuyor ve haddini biliyor.

Bir katre su, kendi kabiliyetine göre "Güneşin bir aksi bende vardır" der. Fakat "Ben de deniz gibi bir aynayım" diyemez. Öyle de, esma-i İlahiyenin cilvesinin tenevvüüne göre, makamat-ı evliyada öyle meratip var. Esma-i İlahiyenin her birisinin, bir güneş gibi, kalbden Arşa kadar cilveleri var. Kalb de bir arştır. Fakat "Ben de Arş gibiyim" diyemez.

İşte, ubudiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergah-ı Uluhiyete karşı secde etmeye bedel naz ve fahir suretinde gidenler, zerrecik kalbini Arşa müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz gibi evliyanın makamatıyla iltibas eder. Kendini o büyük makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için, tasannuata, tekellüfata, manasız hodfuruşluğa ve birçok müşkilata düşer.” (3)

Hz. Peygamber’i (sav) ve onun rahle-i tedrisinden geçmiş olan sahabeyi kiram efendilerimizi örnek kabul eden ehl-i sünnet her meselede ifrat ve tefritten uzak olan istikamet yolundan asla ayrılmamışlardır.

Sünnilik olarak bilinen ehl-i sünnet, Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnetlerine sımsıkı bağlı, ifrat ve tefritten uzak olan müminler topluluğuna denilir. Cemaat ruhuna bağlı kalmak manasında “Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat” adıyla da anılır.

Ehl-i sünnet, imanın altı şartına inanan, Hz. Peygamber’i (sav), başta dört halife efendilerimiz olmak üzere bütün sahabeleri ve ehl-i beyti sevenlerdir.

Ehl-i sünnet, Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına inandığı halde, tembelliğinden dolayı o emirleri yapmayan müminleri tekfirle itham etmez.

Ehl-i sünnet; kıyamet gününde,  başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere diğer peygamberlerin ve Cenab-ı Hakk’ın izin vereceği bazı salih kulların şefaat edeceklerini kabul etmektedirler.

Ehl-i sünnet; kabir azabının, vesilenin ve kerametin hak olduğunu, Kur’an okumak, sadaka vermek,   hayır ve hasenat yapmak suretiyle sevaplarını vefat edenlerin ruhlarına bağışlamanın onların azaplarını hafifleteceğine veya kaldırılacağına inanırlar.

İslam dininin Kur’an, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha (fakihlerin içtihatları) olmak üzere dört ana kaynağı vardır.

İstikamet dairesinden uzaklaşıp ifrat ve tefrite sapanlar, ehl-i sünnet görüşünü kabul etmezler.

Sonraki yazılarımızda kelam alimleri arasında tartışma konusu olan tekfir, şefaat, rüyetullah ve vesile gibi bazı mühim konular ile günümüzde sıkça sorulan mühim sorulara Kur’an ve sünnet ışığında cevap vermeye çalışacağız. Gayret bizden, Tevfik Cenab-ı Hak’tandır.

1)Tirmizi, İman,18; İbnu Mace, Fiten, 17; Ebu Davud, Sünne, 1
2)Al-i İmran Suresi 3/7
3)Nursi, B.S Lem’alar(17. Lem’a, 13.Nota)


18 Ekim 2016

Hadisler'de Hz.İsa - Hz.Mehdi - Deccal Fitnesi - Yecüc-mecûc


Kıyametin büyük alametlerinden olan, Mehdi A.S.'ın çıkışı ve alametleri, deccal'ın çıkışı,Hz İsa A.S.'ın inişi ile ilgili olarak Pey-
gamber Efendimizin (Aleyhissalatüvesselâm) irad etmiş olduğu uzun hutbe'nin özetidir ... (Her Müslüman mutlaka okumalı ve
bunları bilmelidir. Zira Efendimiz (Aleyhissalatüvesselâm), Mehdi A.S.'ın bir (Aleyhissalatüvesselâm)aşındaki orduyu kasdede-
rek "O orduya imkansızlık sebebiyle bile iştirak edemeyen, hüsrana uğrar" buyurmuştur)

"Rahman ve Rahim Olan ALLAH'ın Adıyla"

"(Yahudiler) Onu (İsa A.S.) hakikaten öldürmediler, bilakis ALLAH onu kendisine yükseltti, ALLAH Azizdir ,Hakim'dir"
Nisa-158-159

"Meryem'in oğlu İsa Dimeşk (Şam-ı Şerif) de beyaz minarenin yanına inecektir."
(Müslim, Fiten:20, No:2937-110 ,4/2253 , Ebu Davud, Melahim :14, No:4321, 2/520 Taberani, Mucem-i Kebir:440, 19/196,
590,1/217, Buhari, Tarih-i Kebir:1002,7/233)

"ALLAH'u Teâlâ , Adem A.S. ın zürriyetini yarattığı andan beri yeryüzünde deccal'ın fitnesinden daha büyük bir fitne olmadı
ve ALLAH'u Teâlâ' nın gönderdiği her peygamber ümmetini mutlaka deccal fitnesinden sakındırdı. Ben peygamberlerin sonun-
cusuyum , sizde ümmetlerin sonuncususunuz ve O (deccal) çare yok sizin aranızda (bu ümmetin döneminde) çıkacaktır.

Eğer ben aranızda iken çıkarsa , her Müslüman için onu ben yenip defederim ,şayet benden sonra çıkarsa , herkes kendi nef-
sini (Aleyhissalatüvesselâm)unarak onu yenmeye çalışır. ALLAH' ta her Müslüman hakkında benim halifem (koruyucu ve yar-
dımcım) dır.

Şüphesiz o, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağa sola fesat (bozgunculuk) saçacaktır.

Ey ALLAH' ın kulları ! Artık (dinde) sebat ediniz. Şimdi ben onu siz öyle vasıflandıracağım ki(tanıtacağım ki) , hiçbir peygamber
benden önce onu , o biçimde vasıflandırmamış (tanıtmamış) tır.

O (deccal) önce, "Ben bir Peygamberim" diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Sonra, ikinci bir iddiada
bulunarak "Ben Rabbinizim" diyecektir.


Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz ve o (deccal) , a'ver (gözü sakat) dır. Halbuki RABBİNİZ a'ver değildir.

deccal çok kıvırcık saçlı bir gençtir, gözü yerinde durmakta ise de sakattır, ben onu Abdul Uzzâ ibni Katan'a benzetir gibiyim
ve iki gözü arasında kafir yazılıdır.

Onu, yazmayı bilen ve bilmeyen her mümin okur. Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ır-
mak) bulunması da onun fitnesindendir.

Aslında Cehennemi bir Cennet olup , Cenneti de bir Cehennemdir. Artık kim onun cehennemin belasına uğrarsa , ALLAH' tan
yardım dilesin ve Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun ki , (nemrut'un yaktığı) ateş İbrahim (Aleyhisselâm) e olduğu gibi bu
ateşte o kimseye soğuk ve selamet olsun.

Şüphesiz onun fitnesinden birisi de şudur : O, bir bedeviye : "Söyle bakalım , eğer ben senin için ananı ve babanı diriltirsem,
benim senin rabbin olduğuma şehadet eder misin ? " diyecek, Bedevi de "Evet" diyecek , bunun üzerine iki şeytan onun ba-
bası ve anası suretlerinde ona görünecekler ve (ona) " Ey oğulcuğum ! Ona tabi ol çünkü o , mutlaka senin rabbindir" diye-
cekler.

Onun bir fitnesi de şudur: O , tek bir kişiye (gayet genç bir adama) musallat kılınarak, o kişiyi öldürüp testere ile biçecek,
hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (bir okun ulaşabileceği hedef mesafesine) atılacaktır.

Sonra deccal , (orada bulunanlara) : "Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız , şimdi ben onu dirilteceğimde , yine benden başka bir
RABBİ olduğunu iddia edecek" diyecektir.

(Sonra deccal o öldürdüğü kişiyi çağırınca) ALLAH o kişiyi diriltecek , (o genç dirilip parlak ve güleç bir yüzle, ona yönelecek-
tir). Habis (deccal) o kişiye : " Senin Rabbin kimdir ? " diyecek, Adam da ; "Rabbim ALLAH' tır , sen de ALLAH' ın düşmanı

deccalsın, ALLAH' a yemin ederim ki, hiçbir zamanbu günkü kadar senin hakkında kuvvetli basiret (şuur) sahibi olmadım." di-
yecek , o genç deccal ile alay ederek : "Senin sapıklığını şu anda daha iyi anladım." Demek isteyecek, deccal da bir daha o-
na dokunamayacak) tır.

Ebu Said El Hudri (ALLAH Ondan Razı olsun) buyurmuştur ki , RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm) "(deccal'ın öldürdüğü) o
adam , ümmetim içinde cennette derecesi en yüksek olandır." Buyurdu.

Ravi buyurmuştur ki , Ebu Said el Hudri (ALLAH Ondan Razı olsun) : "VALLAHi Ömer ibni Hattâb (ALLAH Ondan Razı olsun) ve-
fat edinceye kadar biz kendisinin o adam olacağını sanıyorduk" dedi.

RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm) devamla buyurdu ki ; "deccal'ın buluta yağmur yağdırmasını emretmesi, bulutun da bu
emir üzerine yağmur yağdırması ve onun yere bitki bitirmesini emredip, yerin de bitirmesi onun fitnesinden bir kısımdır.

deccal'ın bir fitnesi de , bir kabileye uğraması , o kabilenin kendisini yalanlaması ve bunun sonucu olarak o kabilenin otlanmakla
beslenen bütün hayvan sürülerinin helâk olmasıdır. 'o kabilenin başına kıtlık felaketi gelip, ellerinde mal olarak hiç bir şey kalma-
masıdır.

Sonra deccal bir harabeye uğrayacak ve ona : "Definelerini çıkar" diye seslenip , oradan ayrılacak, harabenin defineleri de ,
bal arıları arı beyini izledikleri gibi deccal'ın peşine düşecektir."
Fitnesinden birisi de şudur: O , bir kavme uğrayacak da, bunlar onu tasdik edecekler (Rab olduğuna inanacaklar). Sonra o,

buluta yağmur yağdırmasını emredecek, bulut da bu emir üzerine yağmur yağdıracaktır.
O, yere bitki bitirmesini emredecek , yer de bu emir üzerine bitirecektir. Nihayet o kavmin küçük baş ve büyük baş hayvanları

o gün her zamandan fazla semiz , muazzam, böğürleri en şişkin ve memeleri sütle en dolgun olarak akşamları mer'adan döne-
cektir.

Mekke ve Medine hariç , yer yüzünde deccal'ın ayak basmadığı ve hükümran olmadığı hiçbir yer kalmayacaktır. O , Mekke'ye
ve Medine'ye , yollarının hangisinden varmak istese, melekler mutlaka çıplak kılıçlarla karşısına çıkacaktır (onu geri çevirecek-
lerdir) dır.

Nihayet o , Zurayb- Ahmer (kırmızı dağcık) yanına , kurak ve çorak (tuzlu) arazinin bittiği yere inecektir.

Sonra Medine şehri sakinleriyle beraber üç defa sallanacak bunun üzerine (Medine-i Münevvere'de bulunan) münafık erkek ve
kadınlardan hiç kimse kalmayıp , hepsi onun (deccal'ın) yanına gidecekler, Ve böylece demirci körüğü demirin kirini pasını gide-
rip attığı gibi Medine-i Münevvere de pisliği (habis insanları) dışına atacak ve o güne : "Kurtuluş günü" denecektir.

Bunun üzerine , Ümmi şerik binti ebil Aker : "Ya RASULULLAH ! Peki o gün Araplar nerede olacak ? " Diye sordu . Efendimiz (Aleyhissalatüvesselâm) : Araplar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beytül Makdis (Kudüs) de bulunacaktır. İmamları da salih
bir adam (olacak) tır.

Sonra İmamları (Mescid-i Aksa'da) öne geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada sabahleyin onların üzerine Dimeşk'in do-
ğusundaki Beyaz minare yanına , hafif sarı renkli iki parça elbise içinde ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak Mer
yem'in oğlu İsa (Aleyhisselâm) inecektir.

Bunun üzerine İsa (Aleyhisselâm) ın öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam geri geri yürümeye başlayacak, fakat İsa (Aleyhisselâm) elini onun omuzları arasına koyarak :

"Öne geç de namaz kıldır, çünkü kâmet senin için getirildi ." diyecektir. Bunun üzerine imamları onlara namaz kıldıracak sonra
imam namazı bitirince İsa (Aleyhisselâm) "Kapıyı açınız" diyecek ve kapı açılacaktır.

Kapının önünde deccal , beraberinde yetmişbin yahudi olduğu halde bulunacaktır, hepsi de süslükılıçları kuşanmış yeşil şallı o-
lacaktır. deccal, İsa (Aleyhisselâm) a bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır.

İsa (Aleyhisselâm) da ona : "Sana öyle bir darbem vardır ki , sen ondan kurtulamayacaksın" diyecek ve : "Lüdd" ün (Şam'da
veya Filistin'de bir yer) doğu kapısı yanında yetişip onu öldürecek, ALLAH yahudileri hezimete uğratacaktır.

Artık ALLAH' ın yarattığı şeylerden , arkasında bir yahudinin saklanıp ta , ALLAH' ın konuşturmayacağı hiçbir şey kalmayacak-
tır.

"Ey ALLAH' ın Müslüman kulu ! İşte bu bir yahudidir gel de onu öldür." demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne de
bir hayvan olmayacaktır. Yalnız Garkada ağacı bu hükmün dışındadır çünkü bu ağaç onların ağaçlarındandır konuşmayacaktır.

Sonra ALLAH' ın peygamberi İsa (Aleyhisselâm) ALLAH' ın (deccal'dan) korumuş olduğu bir kavmin yanına varacak ve yüzlerini meshedecek (elini teberrüken yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara cennetteki derecelerini anlatacaktır.

Onlar bu halde iken aniden ALLAH-ü Teâla İsa (Aleyhisselâm) a : " Ya İsa ! Ben öyle bir takım kullarımı (meydana) çıkardım ki
onlarla (Aleyhissalatüvesselâm)aşmaya hiçbir kimsenin gücü yetmez.

Sende (beraberinde bulunan) kullarımı Tûr (dağın) a götürüp onları toplu halde orada koru." diye vahyedecek ve MEVLA Teâlâ
Yecûc ve Me'cûcu gönderecektir. Bunlar ALLAH'u Teâlâ nın buyurduğu gibi :

"Her tepeden hızla koşacaklardır." (Enbiya Sûresi-96) Böylece öncüleri Taberiyye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (tüketecekler) sonra geride olanları (o göle) uğrayacaklar ve :

"Bu gölde muhakkak bir kere su vardı" diyecekler. Sonra yürüyerek Beyt-i Makdis dağına gelecekler ve: "Yer yüzündekileri öl-
dürdük, gelin gök yüzündekileri de öldürelim" diyerek oklarını gök yüzüne atacaklar. ALLAH(-ü Teâla) da onların oklarını kan
kırmızı olarak geri gönderecektir.

ALLAH'u Teâlânın peygamberi İsa (Aleyhisselâm) ve arkadaşları da (Tûr dağında) mahsur kalacaklar, hatta onlardan birine
bir öküz kellesi sizden birinize bu günkü yüz altından daha makbul olacaktır.

Sonra ALLAH'u Teâlâ'nın Peygamberi İsa (Aleyhisselâm) ve arkadaşları ALLAH'u Teâlâ'ya niyaz edecekler, MEVLA Teâlâ'da
Ye'cûc ve Me'cûc üzerine, boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek böylece Ye'cûc ve Me'cûc, bir kişinin ölmesi
gibi bir arada öleceklerdir.

Sonra ALLAH'u Teâlâ nın peygamberi İsa (Aleyhisselâm) ve arkadaşları Mevlâ (Tealâ) ya niyaz edecekler, ALLAH'u Teâlâ da
Ye'cûc ve Me'cûc üzerine, boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek böylece Ye'cûc ve Me'cûc, bir kişinin ölmesi
gibi bir arada öleceklerdir.

ALLAH'u Teâlâ ın nebisi İsa (Aleyhisselâm) ve arkadaşları (Tûr dağından) inecekler, yer yüzünde onların lâşe , pis kokusu ve
kanlarıyla dolmadık bir karışlık yer bulamayınca, İsa (Aleyhisselâm) ve arkadaşları yer yüzünün bunlardan temizlenmesi için
ALLAH'u Teâlâ ya niyaz edecekler,ALLAH'u Teâlâ'da uzun boyunlu develere benzeyen bir takım kuşları o lâşeler üzerine gön-
derecek, kuşlar da onları taşıyarak ALLAH'u Teâlâ ın dilediği yere atacaklar.

Müslümanlar Ye'cûc ve Me'cûc'un (silah olarak kullandıkları) yaylarından, oklarından ve kalkanlarından yedi yıl ateş yakacak-
lardır.

Sonra ALLAH'u Teâlâ onlara öyle bir yağmur gönderecek ki , ne bir kerpiç bina , ne de bir çadır (hiçbirşeyi) o yağmurdan sak-
layamayacak (koruyamayacak), yağmur böylece her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır (su yeryüzüne o kadar yayılacaktır
ki, bakan onda yüzünü görecektir).

RASULULLAH ((Aleyhissalatüvesselâm)) , konuşmasına devamla buyurdu ki : "Ve deccal'ın günleri kırk yıldır. Bir yılı yarım yıl
gibi ve (sonra kısalarak) bir yılı bir ay gibidir, ayı'da bir hafta gibidir ve kalan günleri kıvılcım gibi (hızlı gidici) dir.

Biriniz o günlerde sabahleyin Medine'nin kapısı yanında olur da (günün kısalığından dolayı) Medine'nin diğer kapısına akşama
kadar varamaz.

Bunun üzerine "Ya RASULULLAH o günlerde nasıl namaz kılacağız" denilince, RASULULLAH ((Aleyhissalatüvesselâm)) : "siz
namazı şu uzun günlerde takdir ettiğiniz gibi, o kısa günlerde de öylece takdir edip kılınız." buyurdu.

RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm) konuşmasına devamla buyurdu ki : "Meryem'in oğlu İsa , benim ümmetimin içinde
(Hz Peygamber Aleyhissalatüvesselâm'ın Ümmeti olarak) , adaletli bir hakim ve adil bir imam olacak, haç'ı kırıp ezecek ve
domuzu öldürecektir, (zımmilerden) cizyeyi kaldıracaktır."

Artık ne koyun , keçi , sığır sürüsü, ne de deve sürüsü üzerine zekat memuru çalıştırılmayacaktır.Düşmanlık ve kin kaldı-
rılacaktır. Zehirli olan her hayvanın zehiri de sökülüp alıncaktır.

Hatta küçük oğlan çocuğu elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Küçük kız çocuğu da, aslanı
kaçmaya zorlayacak da aslan ona zarar vermeyecektir.

Kurt , koyun-keçi sürüsü içinde sürünün köpeği gibi olacaktır. Kap su ile dolduğu gibi , yeryüzü barışla dolacaktır.

Din bir olacak , artık ALLAH' tan başkasına tapılmayacaktır. (Aleyhissalatüvesselâm)aş da ağırlıklarını (silah ve malze-
melerini) bırakacak, Kureyş (kabilesin) den hükümdarlığı alınacaktır.

Yeryüzü gümüş sofrası gibi olup, Adem (Aleyhisselâm) ın zamanında olduğu gibi bitkisini bitirecektir. Hatta Bir üzüm
salkımı üzerinde bir nefer(sayısı üçten ona kadar insan topluluğu) toplansa o salkım hepsini doyuracak ve bir nar ü-
zerinde bir nefer (topluluk) toplansa o nar da hepsini doyuracaktır.

ALLAH süte de öyle bereket verecek ki, yeni doğum yapmış deve, kalabalık cemaate yetecek, yeni doğmuş inek bir
kabileye yetecek ve yeni doğmuş bir koyun , akrabalardan oluşan cemaate yetecektir.

Öküz şu kadar (üstün değerdeki) mala tekabül edecek , at da bir kaç (önemsiz) dirhemciğe tekabül edecektir.

Sahabiler : "Ya RASULULLAH atı ucuzlatan nedir ? " diye sordular. Efendimiz ((Aleyhissalatüvesselâm)): "Savaş için
ata ebedi olarak binilmeyecektir (belki hiç savaş olmayacağından) ." buyurdu . "Öküzün fiyatını (bu kadar) pahalandı-
ran nedir? " diye sorulduğunda ise :

"Toprağın tamamı sürülecek" buyurdu. Sonra onlar bu halde iken ALLAH(-u Tealâ) onlara güzel bir rüzgar gönderecek
o rüzgar onları koltuk altlarından yakalayarak Müslüman olan herkesin ruhunu alacaktır, diğer insanlar eşeklerin alenen
çiftleştiği gibi herkesin gözü önünde cinsi ilişki de bulunup duracaklar. İşte kıyamet (insanların en şerlileri olan) bunların
başına kopacaktır.

RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm) bu hadis-i şerifin sonunda deccalın çıkmasından evvelki zamanı şöyle anlatmıştır:

Şüphesiz ki, deccalın çıkmasından evvel , (kıtlığı) şiddetli üç yıl bulunacak. O yıllarda insanların Başına büyük bir açlık
(felâketi) gelecektir.

ALLAH birinci yıl buluta yağmurunun üçte birini tutmasını emredecek ve yere bitkisinin üçte birini tutmasını (vermemesini)
emredecektir.

Sonra , ALLAH ikinci yıl buluta emredecek , bulut da yağmurunun üçte ikisini hapsedecektir ve ALLAH yere emredecek, yer
de bitkisinin üçte ikisini hapsedecektir.

Sonra, ALLAH üçüncü yıl buluta emredecek, bulut da yağmurunun tamamını hapsedecektir, artık bir damla yağmur yağma-
yacaktır. ALLAH yere de emredecek , yer de bitkisinin tamamını hapsedecektir.

Yer yüzü artık hiç bir yeşillik bitirmeyecektir. Neticede çift tırnaklı (geviş getiren) hiçbir hayvan kalmayıp , ALLAH' ın (yaşa-
masını) dilediği hayvan dışında hepsi helak olacaktır. Buyurdu

Efendimiz (Aleyhissalatüvesselâm) 'e : "O zaman da insanları yaşatan (azık) nedir ? " diye sorulunca:

"Tehlil (La İlahe İllALLAH), Tekbir (ALLAHû Ekber), Tesbih (SübhanALLAH) ve Tahmid (Elhamdülillah), bu zikirler insanlara ye-
mek yerine geçirilecektir."

(İbni Mace , Fiten:33, No:4077 ,2/1359 ,İbni Mace , 4075, 4076, Tirmizi, Fiten:59, No:2240,4/510) (Ebu Davud, Melâhim:14,
No:4321, 2/520) (Müslim, Fiten:20, No:2937/110, 4/2250)

ALLAH' u Tealâ Zebur kitabında Davud A.S.' a şöyle vahyetmiştir ;

Ey Davud! Şüphesiz ki senden sonra doğru bir nebi olarak bir peygamber gelecek ki onun ismi "Ahmed" ve "Muhammed" dir.
Ben ona ebediyyen kızmayacağım. O da Bana ebediyyen isyan etmeyecektir. Ben onun için geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamışımdır.

Onun ümmeti , bir ümmet-i merhume (acınmış bir ümmet) dir. Ben onlara Peygamberlere verdiğim gibi nafileler verdim.

Onların üzerine , Nebiler ve Resullere farz ettiklerimi farz kıldım. Ta ki kıyamet günü bana geldiklerinde nurları Peygamberle-
rin nuru gibi olacaktır.

Şöyle ki Ben onlara kendilerinden önceki Peygamberlere farz kıldığım gibi her namaz vakti benim İçin iyice temizlenmelerini
(abdest almalarını) farz ettim.

Kendilerinden önceki Peygamberlere farz ettiğim gibi cünüplükten yıkanmayı emrettim. Onlardan önceki nebilere emrettiğim
gibi, kendilerine haccı emrettim. Kendilerinden önceki Resullere emrettiğim gibi, onlara cihadı da emrettim.

Ey Davud ! Muhakkak ki Ben , Muhammed ve ümmetini bütün ümmetler üzerine üstün kıldım. Kendilerinden başka hiçbir üm-
mete vermediğim bir takım hasletleri onlara verdim.

Onları hata ve nisyan (yanılma ve unutma) yüzünden cezalandırmam. İşledikleri herhangi bir günahtan af istediklerinde onları
bağışlarım.

Gönül hoşnutluğuyla ahiretleri için verdikleri herhangi bir şeyi (n karşılığını) onlara peşin olarak veririm. Onlar için benim yanım-
da kat kat mükafatlar vardır.

Müsibet ve belalara sabrederek: "Şüphesiz biz ALLAH' a aitiz ve muhakkak biz ancak O'na dönücüyüz." Dedikleri taktirde onla-
ra salât rahmet ve neim Cennetlerine hidayet (ulaşma nimetini) veririm. (Beyheki , Delâilün- Nübüvve, Süyûti , El-Havi :2/28)

"Benim İncil'deki sıfatım şöyledir: (O) , Tevekkül sahibi Ahmed'dir. Doğum yeri Mekke'dir. Hicreti Taybe (Medine) yedir. O, sert
ve kaba değildir. İyiliğe iyilik ile karşılık verir.

Kötülüğe kötülükle mukabelede bulunmaz . Onun ümmeti çok hamdedicilerdir. Bellerine izar (peştamal) giyerler, abdestte ellerini
ve ayaklarını yıkarlar. İncil (kitapları) göğüslerindedir. Harb için saf tuttukları gibi namaz içinde saf olurlar.

Kendisiyle Bana yaklaşmaya çalıştıkları kurbanları , kanlarıdır. (Benim yolumda canlarını kurban ederler). Geceleri ruhban (ibadet
edici) gündüzleri ise (ALLAH yolunda (Aleyhissalatüvesselâm)aşan) aslanlardır.

(Taberani, Mucemi Kebir No: 10046,10/89, Heysemi, Mecmeuzzevaid , Ebu Nuaym, Delailünnübüvve , Süyûti , El-Havi : 2/282)

"Elbette Meryem'in oğlu İsa , adil bir imam ve adaletli bir hakim olarak (yer yüzüne) inecektir ve elbette hacı ve umreci olarak
yahut ikisinin niyetiyle yola girecek ve mutlaka kabrime gelerek bana selam verecek ve muhakkak ben de ona cevap vereceğim
(selamını alacağım)." (Hakim , Müstedrek, No:4162, 2/651)

"Peygamberler , anneleri ayrı , baba bir kardeştirler. Dinleri birdir (inanç bakımından aralarında hiçbir fark yoksa da fıkıh meselele-
rinde kendilerine farklı hükümler vahyedilmiştir.) Meryem oğlu İsa'ya insanların en yakını benim , çünkü benimle onun arasında hiç-
bir Peygamber yoktur."

"Şüphesiz ki o inecektir, onu gördüğünüzde , orta boylu, pembe beyaz , kendisine ıslaklık değmese de , başından su damlar
(hamamdan yeni çıkmış) gibi , üzerinde açık sarı iki elbise bulunan bir kişi olarak onu tanıyın."

"O (indiğinde) haçı kıracak , hınzırı öldürecek, cizyeyi kaldıracak ve bütün insanları İslâm'a davet
edecektir. O'nun zamanında ALLAH'u Teâlâ İslâm dışında bütün dinleri yok edecek ve onun döneminde ALLAH'u Teâlâ Mesih-i
deccalı helâk edecektir."

"Yeryüzüne öyle bir emniyet (güvence) gelecektir ki yılanlar develerle , kaplanlar ineklerle, kurtlar da koyunlarla beraber otla-
yacak, çocuklar da yılanlarla oynayacak , yılanlar onlara zarar vermeyecektir."

"Yeryüzünde kırk sene kalacak, sonra vefat edecek, Müslümanlar onun cenaze namazını kılacaktır."

(Ahmed ibni Hanbel , No:9281-9638, 3/374, Buhari, Enbiya : 49 , No:3258-59 , 3/1270 , Ebu Davud, Sünnet: 13 ,No:4675,
2/630, Müslim, Fezail:40, No:2365, 4/1837)

"Şüphesiz ki ben , ömrüm uzarsa , Meryem'in oğlu İsa'ya kavuşacağımı umarım. Eğer ölüm bana acele gelirse, içinizden ona
kavuşan , ona benden selam söylesin." (Ahmed ibni Hanbel , Müsned , No:7975, 7976 ,3/158,7983,3/159)

"Ümmetimden bir cemaat hak üzere zahir (yardımcı) olarak kıyamete kadar cihad etmekte devam edecektir."

"Sonra , Meryem'in oğlu İsa inecek ve Müslümanların emiri ona 'Gel bize namaz kıldır' diyecek. O'da 'Hayır ALLAH' ın bu ümme-
te bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirlersiniz' buyuracaktır."

(Müslim, İman:71 , No:156, 1/137 , Ahmed ibni Hanbel : Müsned : 14726, 5/113)

"Meryem'in oğlu İsa Dimeşk(Şam-ı Şerif) de beyaz minarenin yanına inecektir.

(Taberani, Mucem-i Kebir:440, 19/196 , 590 ,1/217 , Buhari, Tarih-i Kebir: 1002, 7/233)

"Elbette Mesih (İsa A.S.) bu ümmetten öyle bir takım kavimlere kavuşacaktır ki , onlar sizin gibidir veya sizden daha hayırlıdır."

"Evvelinde ben , sonunda Mesih(İsa A.S.) bulunan bir ümmeti ALLAH'u Teâlâ asla rüsvay etmez. (Musannef ,İbni Ebi Şeybe ,
Cihad :1, No:42, 4/567, Hakim, Müstedrek:4351, 3/43 , Hakim-i Tirmizi , Nevadiru'l- Usûl : 2/93)

"Rum , A'mak veya Dabik'a (Şamda Halep yakınlarında bulunan iki yerden birine) inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onlara kar-
şı o gün Medine(Halep Şehrin) den yer ehlinin en hayırlılarından bir ordu çıkacaktır."

"Onlar saf tuttukları vakit Rumlar 'bizimle bizden esir alınan (sonradan iman ederek sizinle beraber bizimle harb eden) ların arası-
nı serbest bırakın onlarla harb edelim' diyecekler."

"Müslümanlar da : 'Hayır ! VALLAHi sizinle (din) kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız' diye cevap verecekler."

"Netice de onlarla harb edecek ve (Müslümanlardan) üçte biri bozguna uğrayacak , ALLAH onlara ebediyen tevbe nasib etme-
yecektir. Üçte biri de öldürülecektir ki onlar ALLAH indinde şehitlerin en üstünü olacaklardır."

"Üçte biri de fethedecekler ebediyen fitnelenmeyeceklerdir. Netice de Kostântiniyyeyi (İstanbul'u) fethedecekler."

"Gaziler kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış ganimetlerini taksim ederken o anda şeytan , aralarında:'Şüphesiz Mesih (deccal) aile-
leriniz hakkında sizin yerinizi aldı (memleketinizde bıraktığınız aileleriniz deccal'in eline geçti)' diye sayha edecek (nâra atacak) ,
onlar da (İstanbul'dan) çıkacaklardır. Halbuki bu (şeytanın haberidir), batıl (asılsız) dır.

"Şam'a geldikleri vakit (İstanbul'dan Şam beldelerine dönüp Kudüs'e girdiklerinde deccal) çıkacaktır. Onlar harbe hazırlanıp saf-
larını düzeltirken namaz ikame olunacak ve Meryem'in oğlu İsa inerek onlara imam olacak (imamları olan Mehdi'ye namaz kıldır-
masını emredecek) tir. "ALLAH'ın düşmanı (deccal) onu gördüğünde tuzun suda eridiği gibi eriyecektir. Onu bıraksa da kendiliğin-
den helak oluncaya kadar eriyecekse de ALLAH onu (deccal'ı) Onun (İsa A.S.) eliyle öldürecektir. O da onlara deccal'ın kanını , süngüsünde gösterecektir." (Müslim , Fiten:9 , No:2897 , 4/2221)

"Ümmetimden iki cemaati ALLAH'u Teâlâ ateşten korumuştur. (Onlarda) Hind(istan) ile gaza eden bir cemaat ile , Meryem'in
oğlu İsa (Aleyhisselâm) ile (deccal'ın harbinde) bulunan cemaattir. (Nesai , Cihat:41, No:3175 , 6/350 , Ahmed ibni Hanbel ,
Müsned : 22459, 8/326)

"Meryem'in oğlu , deccal'ı 'Lûdd' ün (Filistin de bulunan Beyt-i Mukaddes'e yakın bir beldenin) kapısında öldürecektir." (Tirmizi,
Fiten :62, No: 2244 , 4/515 , Ahmed ibni Hanbel , Müsned:15466-69,5/270)

"Başında ben , sonunda Meryem oğlu İsa , ortasında (sonundan biraz önce) Mehdi bulunan bir ümmet asla helak olmayacaktır."
(Ali el Müttaki , Kenzü-l Ummal : 38671, 14/266 ,Münavi, Feyzü'l-Kadir, Şerh-i Camiü's-Sağir : 7384,5/383)

"Huzeyfetübnül Yeman ; Ya RASULULLAH ! Biz cahilliyyet ve şer içinde idik, ALLAH bize bu hayrı getirdi. Acaba bu hayırdan son-
ra bir şer var mıdır ? O : 'Evet ' cevabını verdi."

"Ya bu şerden sonra bir hayır olacak mı ? diye sorduğumda , O : 'Evet, ama onda duman olacaktır.'buyurdu."

"Ben: 'Onun dumanı nedir' ? dediğim de , O : 'Benim yolumdan başka bir yol tutan bir kavim ki, onlardan kimini tanıyacak , kimi-
ni inkar edecek (yadırgayacak) sın (yaptıkları bazı işleri şeriata uygun , bazısını ise mugayir-zıt bulacaksın)' buyurdu."

"Ben : 'Hayırdan sonra bir şer olacak mı ? ' diye sordum : 'Evet , Cehennemin kapılarına çağıran bir takım dellallar (bulunacak
ki) kim onlara icabet ederse , onu oraya atarlar (kendilerine uyanı Cehenneme götürürler)' buyurdu."

"Ben : 'Ya RASULULLAH onları bize vasfet (tanıt) ' dedim : 'Onlar bizim kavmimizdendir, bizim dilimizle konuşurlar ' buyurdu.
Ben : 'Bu başımıza gelirse , bana ne emredersiniz 'dedim."

"Müslümanların cemaati (kitap ve sünnetle amel eden , ehli sünnet vel cemaat) nden ve imamından ayrılmazsın" buyurdu.

"Bunun üzerine ben : 'Eğer onların cemaati ve imamları yoksa ? ' diye sorunca RASULULLAH ;

"O fırkaların hepsinden uzaklaş velev bir ağacın kökünü ısırıp (açlıktan o zor ve meşakkatli) haldeyken ölüm sana yetişsin."
Buyurdu. (Buhari, Menakıp:22, No:3411 , 3/1319 , Müslim , İmaret :13 , No: 1847 , 3/1475, İbni Mace , Fiten : 13, No.3979 ,
2/1317)

'RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm) güneş tutulmasından dolayı kıldığı namazı bitirmesinin ardından, ALLAH'u Teâlâ' ya hamd-
ü senada bulunup : "ALLAH'u Teâlâ' dan başka hiçbir ilâh olmadığına , kendisinin de O'nun kulu ve resulü olduğuna" şahitlik et-
tikten sonra ' :

"Ey insanlar ! Ben ancak bir beşerim ve ALLAH' ın elçisiyim, size ALLAH'u Teâlâ' yı hatırlatıyorum. Eğer siz benim , RABBİMİN Ri-
Salâtı (elçilikleri) ni duyurmakta bir şeyi eksik ettiğimi biliyorsanız mutlaka bunu bana söyleyin ki , RABBİMİN risalâtını duyurulma-
sı gerektiği gibi tebliğ edeyim."

'Bunun üzerine insanlar kalkarak : "Biz senin, RABBİNİN risaletlerini tebliğ ettiğine , ümmetine nasihatta bulunduğuna ve üzerine
düşen görevi yaptığına şahitlik ederiz." dediler, sonra sustular.

'O zaman RASULULLAH (Aleyhissalatüvesselâm)' : "Şimdi bundan sonra birtakım insanlar , bu güneş ve ayın tutulmasının ve şu
yıldızların yerlerinden kaymalarının , yer yüzündeki bir takım büyük insanların ölümü (ne işaret) için olduğunu zannetmektedirler."

"Şüphesiz ki onlar, yalan söylemişlerdir. Velâkin (bunlar) ALLAH' ın ayetlerinden bir takım ayetlerdir ki , kullarından kimin tevbe
edeceğini görmek için onlarla kullarını imtihan eder."

"VALLAHi muhakkak ben namaza kalktığımdan beri dünyanız ve ahiretinizde karşılaşacağınız her şeyi gördüm."

"Şüphesiz şân odur ki , VALLAHi otuz kezzap (sahtekar) çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Onların sonuncusu , (ensârdan bir ihtiyarı göstererek) sol gözü Ebu Tihya'nın gözü gibi memsuh (dümdüz) olan şaşı deccal'dır."

"Şüphesiz ki o ,çıktığı zaman kendisinin ALLAH olduğunu iddia edecektir. Ona inanarak tasdik edip uyana, geçmişte yapmış oldu-
ğu salih ameli fayda vermeyecektir. Ona küfredip yalanlayan da , önceki (kötü)ameliyle cezalandırılmayacaktır."

"Muhakkak ki o, Harem (Mekke-Medine) ile Beyt-i Mukaddes dışında yer yüzünün tümüne galip olacak , Beyt-i mukaddes'de mü-
minleri kuşattığı sırada şiddetli bir zelzele ile sarsılacaklar, o sırada aralarında Meryem'in oğlu İsa (Aleyhisselâm) sabahlayacaktır."

"ALLAH'u Teâlâ, deccalı ve ordusunu hezimete uğratacak, hatta duvarın dibi ve ağacın kökü : 'Ey Mümin ! İşte bu kafirdir, be-
nimle gizleniyor gel onu öldür.' diye nida (seslenecek) edecektir."

"İşte bu anlatılanlar, sizce şanı büyük olan (çok şiddetli ve dehşetli , harikulâde) bir takım işler görünceye ve hatta dağlar yerin-
den kayıncaya kadar asla meydana gelmeyecektir."

'O zaman siz' "Peygamberiniz bu olup bitenlerden bir şey bahseder miydi ? diye aranızda soruşacaksınız."

"Sonra bunu peşine kabz (umumi ölüm ve kıyametin kopması) vardır." buyurarak eliyle işaret yaptı. (mübarek elini topladı)

(Hakim , Müstedrek, No:1230 , 1/478 ,Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No:20198, 7/265, Tahavi , Meâni'l-Âsâr :1/197, Beyheki,
Sünen-i Kübra , 3/339, Heysemi , Mecmeu'z-Zevâid: 7/341)

"ALLAH'u Teâlâ, Adem i yarattığından beri kıyamet kopuncaya kadar yeryüzüne deccal fitnesinden daha büyük bir fitne indir-
memiştir."

"Ben onun hakkında öyle bir söz söyleyeceğim ki , benden önce hiç kimse o sözü söylememiştir. O,(siyaha yakın) çok esmer,
saçı (beğenilmeyecek derecede) çok kıvırcıktır."

"Sol gözü memsuhtur (kaş ve gözünün yeri , alnı gibi dümdüzdür). Gözünün üzerinde (gözbebeğine kadar uzanan) katı bir et
vardır."

"Körü ve alacayı iyileştirecek ve 'ben sizin Rabbinizim' diyecektir."

"Her kim Benim Rabbim ALLAH' tır derse, ona fitne (belâ) yoktur. Rabbim sensin diyen ise muhakkak fitnelenmiş (kafir olmuş)
tur."

"O , sizin aranızda ALLAH'ın dilediği kadar duracak , sonra Meryem'in oğlu İsa , Muhammedi tasdik ederek , onun milleti (Dini)
üzere hidayete ulaşmış bir imam ve adaletli bir hakem olarak inecek ve deccal'ı öldürecektir."

(Taberani , Mu'cem-i Evsat, No:4577, 5/292 , Mu'cem-i Kebir, Heysemi ,Mecmeu'z Zevaid: 7/336,Beyheki , El-Ba's, Süyuti ,
El-Havi: 2/156)

"Ehli Kitaptan hiçbir kimse yoktur ki onun (İsa Aleyhisselâm) ölümünden evvel ona inanmasın." Nisa-159

Açıklama : "Ehli kitaptan her birine melekler gelerek yüzüne ve arkasına vururlar sonra ona : 'Ey ALLAH'ın düşmanı şüphesiz ki
İsa (Aleyhisselâm) , ALLAH'ın ruhu ve kelimesidir. Sen ALLAH' a iftira ettin ve İsa (Aleyhisselâm) a inanmayan hiçbir yahudi ve
nasrani kalmaz.' "

"deccal , dinin zayıf zamanında ve ilmin kaybolmaya yüz tuttuğu bir vakitte çıkacaktır." (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No:14959,
5/156, Hakim, Müstedrek, 4/530)

"Kehf Sûresinin başından on ayet ezberleyen, deccal fitnesinden korunur." (Ebu Davud, Melâhim:14, No:4323,2/520)

DUA :

"Deyin ki : "Ey ALLAH'ım ! Cehennem azabından sana sığınırım, kabir azabından sana sığınırım, mesih-i deccal fitnesinden sana
sığınırım, hayat ve mematın (yaşamanın ve ölümün) fitnesinden (yaşadığımız müddetçe başımıza gelecek belalardan ve imansız
ölme tehlikesinden) sana sığınırım." (Müslim, Mesacid:25, No:590, 1/413)


14 Ekim 2016

Kur'an-ı Kerim'de Reenkarnasyon İnancı Varmı

Kur'an Işığında Reenkarnasyonun Reddi

Kur’ân-ı Kerîm’de, çoğu kere iade kavramıyla ifade edilen yeniden diriltmenin kıyamet günü olacağı, bu diriltmenin bir defaya mahsus olduğu ve ölümden sonra tekrar dünyaya dönüşün asla mümkün olmayacağı konuları hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık bir şekilde dile getirilmiştir.

Reenkarnasyon lügatte tenasüh, tekammüs, tecessüd-ü cedîd1, ölümden sonra rûhun bir bedenden başka bir bedene, kimi kez de insandan hayvana, hayvandan insana geçmesi, rûh göçü2 manâlarına gelmektedir. Kelimenin kökü, bedenlenme, bir bedene bürünme manasındaki enkarnasyon’dur. Buna göre reenkarnasyon, tekrar bedenlenme manasına gelmektedir. Renaissance (tekrar doğuş) da aynı manadadır.

Lügatte tenasühle aynı manaya gelmesine karşılık, bilhassa günümüzde bu fikri savunan bazı gruplara göre reenkarnasyon, tenasühten farklı ve daha husûsi bir manâda kullanılmaktadır. Buna göre, reenkarnasyonda bir gerileme ve hayvan bedenlerine intikal söz konusu değildir. Bu yönüyle reenkarnasyon, daha çok doğu öğretilerinde görülen ruhun başka bir varlığın bedenine geçmesini ifade eden tenasüh ve ruh göçünden, başka bir ifadeyle métempsychose ve transmigration’dan3 tamamen farklıdır.

Yeni tenasühçüler olarak da isimlendirebileceğimiz bu kişilere göre, reenkarnasyonun Hint felsefe ve dinlerindeki tenasüh ile esas ve amaç bakımından hiç bir ilgisi yoktur. Çünkü, tenasühte tekâmül fikri yoktur. Cezâ ve mükâfat esasına göre bir geliş-gidiş vardır. Reenkarnasyonda ise, dünyevî bağlardan kurtulamamış rûhların tekâmül için dünyaya tekrar gelmesi vardır. Varlık, dünyaya her bağlanışında geçmiş hayatlarının toplu ürünü olan bir durumla karşılaşır. Tekâmülde hiç bir zaman aşağı seviyelere dönülmeyeceği (tedennî olmayacağı) kabul edilmiştir.4

Günümüzde daha çok ruhçu akımlar tarafından desteklenen bu batıl iddiaya göre, ruhen tekâmül etmemiş ve olgunluğa ulaşamamış ruhlar, tekâmül edinceye kadar tekrar tekrar dünyaya geleceklerdir. Halbuki yakînen incelendiğinde günümüzdeki reenkarnasyon anlayışlarının da, daha çok Hint dinlerinde görülen ve eski bir hurâfe olan tenasüh inancının çağdaş kılıflar içinde sunulmuş yeni bir şekli olduğu görülecektir.

Türkiye’de reenkarnasyonu savunan bazı kimseler, Batı’da aynı fikrin temsilcileri olan insanların Tevrat ve İncil’in bir takım âyetlerini reenkarnasyon teorisine uygun düşecek bir tarzda yorumlamalarından etkilenerek, Kur’ân’dan bu konuya uygun bir şekilde tevil edebilecekleri âyetler arayarak, bu ayetleri gerçek manalarıyla hiç ilgisi olmayan tuhaf tevillerle kendi görüşleri istikametinde yorumlamaya çalışmışlardır. Geçmişte, tenâsüh için yapılan benzer çabalar da onlar için ayrı bir dayanak noktası olmuştur. Halbuki Kur’an, reenkarnasyonu açık bir şekilde reddetmekte ve hiçbir açık kapı bırakmamaktadır. Bu konuda apaçık âyetler ortada varken, onları görmezlikten gelerek başka âyetlerden zorlamalı yorumlarla bu teoriye destek aranmasının ne derece yanlış bir yaklaşım olduğu açıktır.

Doğru olan yaklaşım ise, bir konuda manası açık (muhkem) ve bunun yanında bazı kapalı (müteşabih) âyetler olduğu takdirde, manası açık olanları esas alarak diğer âyetleri onların ışığında yorumlamaya çalışmaktır. İşte bu makalede takdim edeceğimiz âyetlerin çoğu bu konuda açık olup dünyaya tekrar dönüş olmadığını ifade etmektedir.5

A. Dünyaya Tekrar Dönüş İsteklerinin Reddedilmesi

Kur’ân-ı Kerîm’de, çoğu kere iade kavramıyla ifade edilen yeniden diriltmenin kıyamet günü olacağı, bu diriltmenin bir defaya mahsus olduğu ve ölümden sonra tekrar dünyaya dönüşün asla mümkün olmayacağı konuları hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık bir şekilde dile getirilmiştir. Bu hususta pek çok âyet vardır. Bu âyetlerin bazısında ölüm anında, bazısında mahşer yerinde hesap verme esnasında, bazılarında cehennem görüldüğü esnada, bazılarında ise cehenneme girdikten sonra inkarcıların dünyaya tekrar dönme istekleri dile getirilmiş, hepsinde de bu isteklere karşılık red (hayır!) cevabı verilmiştir.

1. Ölümden Sonra Dünyaya Dönüş İsteğinin Reddi 

Birinci durum, yani ahiret aleminin giriş kapısı hükmünde olan ölüm anında dünyaya tekrar döndürülme isteğinin reddedilişi çeşitli âyetlerde ifade edilmiştir. Şu âyet bu konuda çok açık ve kesindir:

“Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünya hayatımda artık iyi ameller işleyeyim. Hayır! O, söylediği boş bir laftan ibarettir. Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minûn, 23/99-100)
Dünyaya yeniden gelmenin asla söz konusu olamayacağını açık ve kesin bir şekilde ifade eden bu ayet-i kerimede dünyaya yeniden dönüş isteğinin boş bir laf olduğu ifade edilirken, tekid sadedinde “o, söylediği boş bir laftan ibarettir” buyrulmuş,6 böylece Allah’ın böyle bir va’di olmadığına ve bu yakarışın asla kabul görmeyeceğine dikkat çekilmiştir.

“Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır” ifadesi de diriltilecekleri güne kadar önlerinde bir berzah7 (dünyaya dönmelerine mani olan bir engel) olup böylece dünya ile ahiret arasında farklı bir hayat boyutunda olacaklarını, dünyaya dönemeyeceklerini belirtmektedir.

“Nasıl ki ana rahminden çıkan bir çocuk tekrar oraya dönemiyorsa, bu dünya hayatından çıkarak kabir hayatına giden bir ruh da oradan çıkıp geriye tekrar dönemeyecektir.”8
Böylece bu âyetteki berzah kelimesi de dünyaya tekrar dönüşün olmayacağını bildirmektedir.

Nitekim, dünyaya tekrar dönüş inancının çok yaygın olduğu coğrafyadan bir insan olarak İkbal, “Kur’ân-ı Mübin’de iyice açıklanmış ve hiçbir fikir karmaşasına yer vermeyecek mahiyette olan üç noktaya dikkat etmemiz gerekir.” dedikten sonra, ikinci noktada “Kur’ân-ı Kerîm’e göre bu dünyaya yeniden gelmek imkânsızdır. Bu husus aşağıdaki âyette gâyet sarih bir şekilde açıklanmıştır.”9 diyerek yukarıda takdim ettiğimiz âyeti zikretmiştir.

Bu apaçık beyana rağmen “Bu âyet, ruhun ayrıldığı bedene dönmeyeceğini ifade ediyor, dünyaya dönmeyeceğini değil.”10 veya “Reenkarnasyonun olmadığını değil sürekli dünyaya geri gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu isteklerinin reddedildiğine delildir.”11 gibi iddiaların tutarsızlığı açıktır. Çünkü âyette ne eski bedene dönme isteğine ne de bu sözü söyleyenin dünyaya birkaç defa geldiğine dair her hangi bir işaret yoktur. Eğer bu istek dünyaya birkaç kere gelmiş bir kimse tarafından yapılmış olsaydı o zaman cevap olarak, defalarca dünyaya gönderilmedi mi?!... gibi bir üslup kullanılırdı. Nitekim benzer bir âyette pişmanlığını dile getiren inkarcıya şöyle cevap verilmiştir:

“Size düşünüp taşınacak kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?! Hem size peygamber de gelip uyardı.” (Fâtır, 35/37)
Bu âyette de insana düşünüp taşınacağı ve öğüt alacağı kadar ömür verildiğinden bahsedilmiş, birkaç kere dünyaya gelmekten bahsedilmemiştir. Böylece her insana öğüt alacağı, düşünüp taşınacağı miktarda –uzun veya kısa- bir süre verildiği belirtilmiştir. Eğer bu süre yeterli olmasa ve yeniden dünyaya gelme ihtiyacı olsaydı âyette bu ifadeler kullanılmazdı.

Yukarıdaki âyete benzer başka âyetler de vardır

“Kendilerine azabın geleceği ve kâfirlerin Rabbimiz bize birazcık mühlet ver de davetine uyalım ve elçine tabi olalım diyecekleri gün hakkında insanları uyar.” (İbrahim, 14/44),
“Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasib ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca: 'Ya Rabbî, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takvâ ehlinden olacağım!' diyecek olsa da Allah, vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Münâfikûn, 63/10-11)

Bu âyetler dünyaya tekrar dönmenin olmadığını göstermektedir. Çünkü reenkarnasyondan maksat tekâmülü tamamlamak olduğuna göre, eğer bu iddia doğru ise, böyle bir talepte bulunana salihlerden olma fırsatı verilmeli değil miydi?! Halbuki değil dünyaya tekrar gelme, ecelin ertelenmesine dahi izin yoktur. Bu durum: “Allah, eceli gelmiş bir kimseyi asla ertelemez…” ayetiyle açık bir şekilde ifade edilmiştir. Şu âyet de bu hususu desteklemektedir:

“Allah’ın belirlediği vakit geldiğinde artık ertelenmez.” (Nuh, 71/4).
Bu âyetler reenkarnasyon olmayacağını çok açık bir şekilde bildiriyor. Çünkü ölmek üzere olan kimsenin eceli tehir edilmediğine, ek süre verilmediğine göre, artık ölüm gelip çattıktan sonra yapılacak böyle bir talep asla kabul edilmez. Yani böyle bir istek kabul edilseydi, ölmeden önce gerçekleştirilirdi.

Allah tarafından dünyaya tekrar dönmeye izin verilmeyince, artık insanların kendi gayret ve çabalarıyla da böyle bir şeyi elde etmeleri mümkün değildir. Şu âyette ifade olunduğu gibi:

“Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde, O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz. Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz. Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa, iddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize!” (Vakıa, 56/83-87).
Dünyaya tekrar dönüş olmadığını ifade eden bu üslup, bu yöndeki ümit kapılarını tamamen kapamaktadır.

2. Mahşer Gününde Dünyaya Dönüş İsteğinin Reddi 

Şu âyette ise, inkarcıların kıyamet gününde amellerinden hesaba çekildikleri sırada dünyaya tekrar dönme isteklerinin boş bir temenniden ibaret olduğu dile getirilmektedir:

“… Acaba şimdi bizim için şefaatçiler var mı ki şefaat etsinler, ya da dünyaya geri gönderilsek de yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapsak. Onlar kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kaybolup gitti.” (A’raf, 7/53).
Böylece, inkarcıların mahşer meydanında iken dile getirdikleri dünyaya tekrar dönme talepleri bu ayetle de reddedilmiş, artık onlar için ne bir şefaatçinin ne de dünyaya tekrar döndürülmenin olmayacağı bildirilmiştir.

3. Cehennemi Görme Esnasındaki Dünyaya Dönüş İsteğinin Reddi

“… Yahut azabı gördüğünde, keşke bir kere daha dönme imkânım olsaydı da iyilerden olsaydım diyeceği günden sakının.” (Zümer, 39/58),
“Onların ateşin karşısında durdurulup, ah! Keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak! dediklerini bir görsen! Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) onlara göründü. Onlar dünyaya gönderilseler bile, nehyolundukları şeyleri mutlaka tekrar yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar.” (En’am, 6/27-28).
Bu âyetteki “Onlar dünyaya gönderilseler bile, nehyolundukları şeyleri mutlaka tekrar yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar.” ifadesi mevzumuz açısından çok önemlidir. Çünkü bu ifadeyle, faraza onlar dünyaya tekrar gönderilseler dahi yine aynı şeyleri yapıp Allah’ın yasak ettiği şeyleri işleyecekleri bildirilerek, insanların bu dünyaya neden bir daha gönderilmediklerinin gerekçesi ve hikmeti beyan edilmiştir.

4. Cehennemde İken Dünyaya Dönüş İsteğinin Reddi

“Rabbimiz! Bizi cehennemden çıkar! Eğer bir daha (eski halimize ve günahlara) dönersek o zaman gerçekten zalimlerdeniz. Buyurdu ki, kesin sesinizi! Konuşmayın!..” (Mü’minûn, 23/107-108).
“Rabbimiz bizi çıkar da yapmadığımız salih amelleri yapalım.” (Fâtır, 35/37),
“(Kötülere) uyanlar şöyle derler: 'Ah! Keşke bir kere daha dünyaya gitseydik de şimdi onların (kötülerin) bizden kaçıp uzaklaştıkları gibi biz de onlardan kaçıp uzaklaşsaydık!' İşte böylece Allah onlara, yaptıkları şeyleri pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.” (Bakara, 2/167).

Bu son âyet, onların dünyaya dönme talepleri bir yana, ölüp cehennem azabından kurtulma arzularının bile yerine getirilmeyeceğini, aksine, ölümsüz bir şekilde cehennemde ebedî kalacaklarını bildiriyor.

Görüldüğü gibi, bu dört durumun hepsinde dünyaya tekrar dönmek isteyen günahkar ve inkarcıların istekleri kesin bir dille reddedilmiş, böyle bir şeyin yapılmayacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Dolayısıyla bu apaçık âyetlerden sonra bir takım yanlış yorumlara saparak bazı âyetleri aksi manalara hamletmeye çalışmanın çok yanlış bir davranış olduğu ortadadır.

Burada, dünyaya tekrar dönmek muhal olduğuna göre, neden böyle bir temennide bulunuyorlar, şeklinde akla gelebilecek soruya şöyle cevap verebiliriz: Onların bu temennileri, ya böyle bir şeyin imkânsız olduğunu bilmediklerinden, ya da imkânsız olduğunu bildikleri halde, aşırı derecedeki pişmanlıklarını ifade etmekten dolayıdır. Çünkü olmayacak bir şey de temenni edilebilir.12 Şöyle de düşünebiliriz; onlar her ne kadar dünyaya tekrar dönmenin muhal olduğunu bilseler de, karşılaştıkları dehşetli durumlardan kurtulmak için hiçbir çareleri olmadığından, muhal olduğunu bile bile bunu istemek durumunda kalmışlardır.



B. Dünyaya Tekrar Dönüşü Reddeden Diğer Ayetler

Yukarıdaki âyetlerin yanında dünyaya tekrar dönüş olmadığını açık bir şekilde veya dolaylı olarak ifade eden başka pek çok âyet vardır. Şimdi de bu âyetlerden tespit edebildiklerimizi sunmaya çalışacağız.

“Onlardan önce nice kavimler helak ettiğimizi görmüyorlar mı?! Onlar bunlara tekrar dönüp gelmezler.’’ (Yâsîn, 36/31)
âyeti, helak edilen insanların, daha sonra dünyaya tekrar dönmediklerini açıkça ifade ediyor. Helak edilen kavimlerin kusurlu, manevi bakımdan tekemmül etmemiş insanlar olduğu düşünülürse, bu âyetin reenkarnasyon aleyhinde kuvvetli bir delil olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bir başka âyette ise, bu manada, ‘’Helak ettiğimiz bir şehir halkına tekrar dönmek haramdır.’’ (Enbiyâ, 95) buyrularak, dünyaya dönüşün kesinlikle olamayacağı haram tabiriyle tekitli bir şekilde bildirilmiş, haramdır yani, yasaktır denilerek, dünyaya dönüş hakkındaki bütün ümit kapıları böyle bir beklenti içinde olanların yüzlerine kapatılmıştır.

“Allah sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmez bir vaziyette çıkardı.’’ (Nahl, 16/78)
âyeti de reenkarnasyon aleyhinde kuvvetli bir delilidir. Çünkü bu fikri savunanlara göre, insanın yeniden dünyaya gelmesi tekâmül içindir. Tekâmülün olabilmesi için ise, önceki hayattaki birikimin mevcut olması gerekir. Halbuki bu âyet böyle bir şeyin olmadığını, doğan çocukların hiçbir şey bilmez bir halde dünyaya getirildiğini açık bir şekilde ifade ediyor.

Vakıa suresinin son âyetlerinde ölüm anındaki insanların durumları tasvir olunduktan sonra,

“(Ölen kimse) eğer mukarrebinden ise eğer ashab-ı yeminden ise ve eğer yalanlayıcı ve dalalete düşmüşlerden ise…’’ (Vâkıa, 56/88-94)

buyrularak, öldükten sonra insanların gidecekleri yerler sıralanmış, fakat bunlar içinde tekâmül etmemiş, günahkar ve kusurlu kimselerin tekrar dünyaya döneceklerinden bahsedilmemiş, bilakis yalanlayıcı ve dalalete düşmüş olanların yerinin cehennem olduğu bildirilmiştir:

“Ve eğer yalanlayan ve dalalete düşenlerden ise, ona kaynar sudan bir ziyafet ve cehenneme giriş vardır.’’ (Vâkıa, 56/92-94)

Kıyametin kopup insanların amellerine göre gruplara ayrılmalarının anlatıldığı şu âyette de benzer durum söz konusudur:

“Kıyametin koptuğu gün insanlar birbirlerinden ayrılırlar: İman edip salih ameller işleyenler cennet bahçelerinde sevinç içindedirler. İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı yalanlayanlar ise azaba maruz kalacaklardır.’’ (Rum,30/ 14-16)

Görüldüğü gibi insanların farklı gruplara ayrıldığından bahseden bu âyetlerde de dünyaya dönüşten bahsedilmiyor.

Şu âyette de benzer bir tablo çizilmektedir

“Kim Rabbinin huzuruna mücrim olarak gelirse onun için cehennem vardır… Kim de mü’min olarak salih ameller işlemiş bir şekilde gelirse onun için de üstün dereceler vardır: İçinde ebedî kalacakları, alt taraflarından ırmakların aktığı Adn cennetleri! İşte nefsini tezkiye edenlerin mükâfatı budur!” (Tâhâ, 20/74-76)

Görüldüğü gibi insanın ölümden sonraki durumunu anlatan bu âyette de cennet ve cehennem dışında başka bir yerden, dünyaya dönüşten bahsedilmiyor.

Cennetlikler hakkındaki

“Orada (cennette) ilk ölümden başka ölüm tatmazlar.’’ (Duhan, 44/56)
âyetinde ölümün bir kereye mahsus olarak yaşandığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla birkaç veya birçok defa ölümü gerekli kılan reenkarnasyon bu âyet ile de reddolunmaktadır.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürülürler.” (Ankebut, 29/57)
âyetinde de ölenlerin dünyaya değil de Allah’a döndürülmesinden bahsediliyor.

“Allah insanları yaptıklarıyla muaheze etseydi yeryüzünde canlı bir varlık bırakmazdı. Fakat onları belli müddete kadar erteliyor. Müddetleri geldiğinde ise ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Nahl, 16/61)

âyeti de bu dünyanın mücazat mahalli olmadığını, insanların yaptıklarının karşılığını tam olarak başka bir alemde göreceklerini ifade ediyor.

“Sudan, beşeri yaratıp onu akraba ve hısım yapan O’dur…” (Furkan, 25/54)
âyetiyle ifade edilen insanların akrabalık ve hısımlık bağlarıyla birbirleriyle bağlanmış olmaları gerçeği de reenkanasyonu reddetmektedir. Çünkü bu teoriye göre insanın babası yarın onun çocuğu olarak tekrar dünyaya gelmekte veya ölen bir çocuk başka bir ailede dünyaya gelerek -erkek olarak dönmüşse- kendi kız kardeşiyle, -kız olarak dönmüşse- kendi erkek kardeşiyle evlenebilmektedir!

Yahudilerin dünya hayatına aşırı düşkünlüklerini ifade eden

“Onlardan biri kendisine bin sene ömür vermesini ister.” (Bakara, 2/96)
âyeti de reenkarnasyon olmadığını bildirmektedir. Aksi halde bin sene ömür değil de tekrar dünyaya gelme isteğinden bahsedilirdi. Âyetin devamı da bu hususta ayrı bir delildir. Çünkü devamında “Fazla ömür verilmesi onu azaptan uzaklaştırıcı değildir.” buyrularak dünyaya tekrar dönmek suretiyle ömrün uzatılmasının insanı terakki ettireceği iddiası yalanlanmakta ve fazla ömrün tekâmülün garantisi olmadığına işaret edilmektedir.

Bütün bu âyetlerin yanında, Kur’ân-ı Kerîm’de kıyametin kopacağını, öldükten sonra dirilmenin cismanî olduğunu, cehennem hayatının ebedî olduğunu ve kâfirlerin affedilmeyeceğini bildiren pek çok âyet vardır. Bu âyetler ifade ettikleri manalarla reenkarnasyonu reddetmekte, bir defaya mahsus olan bu dünya hayatının ölümle son bularak artık ebedî bir hayatın başlayacağını bildirmektedirler. Mesela,

“Sonra sizi yerden dirilip kalkmak için bir kere çağırınca birden kabirlerinizden çıkarsınız.” (Rum, 30/25)

“Bir de bakmışsın ki onlar kabirlerinden çıkıp Rablerine doğru koşuyorlar.” (Yâsîn, 36/51)
gibi âyetlerde dirilişin, kıyametin kopmasından sonra, kabirlerden çıkmak suretiyle olacağı, böylece ruhun başka bir bedene intikal etmeyeceği açıkça ifade edilmiştir. Bu tür âyetler reenkarnasyonun olmadığının açık delilleridir. Çünkü reenkarnasyon iddiası bu inançlarla ters düşmektedir. Bu yüzdendir ki, bu iddiayı kabul edenler cismanî dirilişi kabul etmezler.13 Cehennemin ebedî olmadığını iddia ederler.

Kâinatın ezelî ve ebedî olmadığını gösteren kevnî deliller ve âyetler de reenkarnasyon aleyhine bir delildir. Çünkü bu iddia sahiplerine göre bu alemin başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Yani kıyamet kopmayacak bu alem sonsuza kadar böylece sürüp gidecektir. Bu iddiayı Kur’ân âyetleri yalanladığı gibi bugünkü ilimler de er veya geç kainat çapında bir kıyametin koparak bu düzenin bozulacağını haber vermektedir.14

Görüldüğü gibi pek çok âyet dünyaya tekrar dönüş olmadığını çok net bir şekilde bildirdiği gibi, bir çok âyet de bu iddianın doğru olmadığına ve tutarsızlığına işaret etmektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Reenkarnasyon hakkında bilgi verir misiniz? Bu inancın din, akıl, mantık ve hukuk açısından yanlış olduğunu nasıl ispat edebiliriz?..

- Kur'an-ı Kerim'de reenkarnasyonun olduğu iddia ediliyor. Buna nasıl cevap vermeliyiz?

DİPNOTLAR:

1. Munîr Ba’lebekkî, el-Mevrid-90, 24. bsk., Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut, 1990, s.773;
2. Tahsin Saraç ve daha çok hayvan bedenine intikal etme için kullanılmaktadır. (bkz. James Thayer Addison, La Vie Apres LaMort Dans Les Croyans De L’ Humanite, Paris, 1936, S. 87, 92, 125.),
3. Gérard Encausse Papus, Reenkarnasyon, İstanbul, 1999, s. 20, 104; René Guénon, Ruhçu Yanılgı (L’Erreur Spirite), çev. L. Fevzi Topaçoğlu, İz Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 179, 180. Bu kavramlar hakkında daha geniş bilgi için bk., a.e., s. 179-185. Transmigrasyonun lügât manası, göç, rûh göçü, başka bir varlığa geçmektir (bkz. Saraç, s.1413). Batı’da, başka bir bedene ve daha çok hayvan bedenine intikal etme için kullanılmaktadır. (bkz. James Thayer Addison, La Vie Apres LaMort Dans Les Croyans De L’ Humanite, Paris, 1936, S. 87, 92, 125.),
4. Bedri Ruhselman. Ruh ve Kâinât, Ruh ve Madde Yayınları., İstanbul, 1977, s.152; Sinan Onbulak. Ruhî Olaylar ve Ölümden Sonrası, Dilek yay., İstanbul, 1975; Necati Tarıman, “Reenkarnasyoncu Ne Ola ki?”, Türkiye Günlüğü, sayı, 45, Mart-Nisan, 1997, s. 228.
5. Burada, Kur’ân Işığında Reenkarnasyon adlı eserimizde çeşitli yönleriyle ele aldığımız bu konuyu yeniden gözden geçirerek sunmaya çalışacağız.
6. İbn Aşur, Tefsiru’-Tahrir ve’t-Tenvir, Daru’t-Tunusiyye, tsz., XVIII, 123.
7. Âyette geçen berzah hakkında sahabe ve tabiinden şu görüşler nakledilmiştir: Ölümle diriliş arasındaki perde, dünya ile ahiret arasındaki perde, ölüyle ölünün dünyaya dönmesi arasındaki engel, kıyamet gününe kadarki mühlet… (Maverdi, en-Nüket ve’l-Uyun, Beyrut, 1992, IV, 66-67).
8. Celal Kırca, Kur’ân ve İnsan, Marifet Yay., İstanbul, 1996, s. 175.
9. Muhammed İkbal, İslâm’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1984, s. 160.,
10. Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 1991, VI, 118,
11. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’daki İslâm, Yeni Boyut, İstanbul, 1994, s. 312.
12. Meraği, Tefsir, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut, 1974, VII, 101.
13. Örnek olarak bkz. Haluk Hacaloğlu, Hayat Ölüm ve Ötesi, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1996, s. 11, 26.
14. Bu konuda bkz. Paul Davies, Son Üç Dakika, Varlık Yay., İstanbul, 1994, s. 30; Steven Weinberg, İlk Üç Dakika, Tübitak Yay., Ankara, 1996, s. 139; Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varlık Yay., İstanbul, 1969, s. 114 vd.

02 Ekim 2016

Deccal Nedir - Deccal Kimdir - Deccalin Özellikleri Nelerdir


Ahir zamanla alakalı rivayetlerde geçen önemli şahıslar: Deccal, Mehdî ve Hz. İsa... Birincisi din, îman, ahlâk, fazilet ve insanlık namına ne varsa tahrip eden, istibdat, zulüm ve terör estiren, diğerleri de ona karşı çetin bir mücadele veren üç insan... İşte Deccalın icraatını ortaya döktüğü böyle korkunç bir dönemde Mehdî ve İsa (a.s.) iştiyakla beklenmeye başlar. Bu mânevî kurtarıcılar inançsızlığa büyük darbeler indirerek inananlar için en büyük dayanak; güç, moral ve ümit kaynağı olurlar.

Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hem Büyük Deccal, hem de İslâm Deccalı Süfyan'dan bahsetmiştir. Halbuki bunların özellikleri, sıfatları ayrı ayrıdır. Rivayetlerde bir sınırlama olmadığı, mutlak bırakıldığı için birkısım râvî ve âlimler birini diğerine karıştırmış, birini öteki zannetmişlerdir. Bu bakımdan müteşabih hadis hükmüne geçmektedir.

Deccal

Rivayetlerde Deccalın çıkışı, kâinatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (a.s.m.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır.

"Hz. Adem'in yaratılışından itibaren kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccaldan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur."(1)
buyurmakla da, onun tahribatının dehşet ve büyüklüğünü nazara vermiştir. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise onun şerrinin şeytandan daha etkili olduğunu bildirirler.(2) Sadece Resûl-i Ekremin (a.s.m.) değil, istisnasız bütün peygamberlerin ümmetlerini ondan sakındırması,(3) Firavunların, Nemrudların fitnesinin onun fitnesi yanında küçük kalacağına dikkatleri çekmek içindir.

Deccalın şerri öylesine büyüktür ki, Peygamberimizin (asm) bildirdiğine göre o çıktığında, korkudan, onun şerrinden kurtulmak için insanlar dağlara kaçma zorunda kalacaklardır.(4)

Şer ve fitnesinin büyüklüğü, dehşeti sebebiyledir ki, Allah Resûlü (asm) çoğu zaman olduğu gibi, ana hatlarıyla İslâmın bir özetini verdiği Veda Haccında okuduğu Veda Hutbesinde de Deccaldan bahsetmeyi gerekli görmüş, diğer peygamberler gibi, o da ümmetini uyarmıştır.(5)

Deccal, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Sözlüklerde verilen mânâya göre Deccal, "yalancı, hîlekâr; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."

Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, "yalancı, dalâlete sürükleyici"(6) özelliğine dikkat çekilmiştir.

Deccal, aldatıcı ve inkârcı, dehşetli fitne dolaplarını döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları îmansız yaparak hem dünya, hem de ebedî hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. O, ateizme, ahlâksızlığa, yalana dayanan saltanatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle, temsil ettiği kâfirane ve münafıkâne sistemiyle birlikte yürütür.

Deccala, "Mesih" kelimesi eklenerek Mesih-i Deccal da denilir. Onun bu ünvanla anılmasının sebebi, gözlerinden birinin silik olmasıdır. Sözlüklerde Mesihe değişik bir çok mânâlar verilmiştir. Deccala sıfat olabilecek tarzdaki bu mânâlardan bir kısmı şöyledir: Yüzünün bir tarafında kaşı ve gözü olmayan, yaratılıştan bozuk, kötü, uğursuz, yalancı, çok öldüren.

Bir hadis-i şerifte ondan, "Mesihü'd-Dalâle," "Sapıklık Mesihi" diye söz edilir.(7)

Süfyan

Bir hadis-i şerifte,

"Âhir zamanda bir adam çıkacak ve ona Süfyan denilecek"(8)
buyurulmaktadır. Mahiyeti ise, "Sahih hadislerde bildirildiğine göre âhir zamanda gelecek ve ümmete karanlık günler yaşatacak, şeâir-i İslâmiyeyi tahribe çalışacak dehşetli ve münafık bir şahıstır."(9)

Çoğu kere onun harikalıklarından bahsedilir. Bu arada komutanlığına da dikkat çekilir.(10)

Büyük Deccal, dinsizliği program edinip daha çok Hristiyanlığa savaş açarken, İslâm Deccalı Süfyan, Allah katında yegâne hak din olan İslâma hem de açıkça savaş açmaktadır. Onun için de daha dehşetli görülmüştür. Elbette, yürürlükten kalkmış ve tahrif edilmiş bir dini terk etmek hak, ebedî ve hükmü devam eden bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmayacaktır.(11)

Deccal hakkında tevatür var

İlim adamlarının çoğu Deccal hakkında tevatür bulunduğunu, inkârının mümkün olmadığını söylerler.(12) Hatta bu konuda Allame Şevkanî, "Beklenen Mehdî, Deccal ve Mesih Hakkında Gelen Rivayetlerin Tevatür Derecesine Ulaştığının Açıklanması" adında bir kitap bile yazmıştır. Şevkanî, bu eserinde Mehdî ve İsa Aleyhisselâmın inişi hakkındaki hadislerin olduğu gibi Deccal hakkında rivayet edilen hadislerin de tevatüre ulaştığını anlatır.(13)

İbni Mende, Deccalın çıkışına inanmanın vacip olduğunu söyler.(14) Onun geleceğini inkâr etmek ise en azından dalâlettir.

Süfyanla ilgili hadis var mıdır?

Şüphesiz vardır. Hem de pek çok vardır. Yoktur demek ya cehaletten, ya da kasıttan kaynaklanır. Bediüzzaman, mahkemede savcının, "Süfyan'la ilgili hadis yoktur." şeklindeki iddiâsını cevaplandırırken bu gerçeğe dikkat çekmişti:

"'Süfyan'a dâir hiçbir hadis yoktur; varsa mevzûdur' diyen müddeî, hiç hadis kitaplarını okumadığı, belki Kur'ân'ın sûrelerinin ne kadar olduğunu bilmediği halde, biri bir milyon, diğeri beş yüz bin hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed İbni Hanbel ve İmam-ı Buharî gibi müçtehidlerin, böyle küllî ve umûmî bir tarzda cesaret edemedikleri halde, o müddeî, küllî bir sûrette ve umûmî bir tarzda 'Süfyan hakkında hiçbir hadis yoktur, varsa mevzûdur' demesiyle, haddinden binler defa tecavüz edip, büyük bir hatayı irtikâb etmiş. Farz-ı muhal olarak, hadis de olmasa, ümmet-i İslâmiyede bir hakikat-i içtimâiye ve müteaddit defalar eseri görülmüş, vâkî ve hak bir hâdise-i istikbaliyedir."(15)

Deccalların sayısı çoktur. Her asrın deccalları vardır. Bir hadis-i şeriften bunların sayısının otuzu bulacağını öğreniyoruz.(16)

Bunlar arasında âhir zaman deccallarının apayrı yeri vardır. Çünkü daha dehşetlidirler. Bunlar da iki tanedir. Biri, büyük Deccal'dır, dünya çapında çıkar; diğeri de İslâm Deccalıdır. Buna -ki Hz. Ali(17) ve bir kısım ehl-i tahkik Süfyan demişlerdir(18) ve Hz. Ali (ra) hep bu Deccalden bahsetmiştir.(19) Süfyan Müslümanlar içinde çıkacak ve aldatmakla iş görecektir.

Deccalla ilgili Buharî ve Müslim dahil birçok hadis kitabında çokça sahih hadis bulunmaktadır. Doğrusu Deccalın vasıfları ve icraatı hariç, geleceğiyle ilgili hiçbir tartışma bulunmamaktadır.

Öyleyse Deccalın geleceği ne kadar kesinse Mehdî'nin gelişi de o ölçüde kaçınılmazdır. Çünkü zehir panzehirsiz düşünülemez. Nemrudu Hz. İbrahim (as)'siz, Firavunu Hz. Musa' (as)sız düşünemeyeceğimiz gibi Deccalı da Mehdîsiz düşünemeyiz. Deccal varsa Mehdî de vardır.

Hiç akıl kabul eder mi ki, Deccal meydanı boş bulup alabildiğine at oynatsın, maddî ve mânevî istediği her türlü tahribatı yapsın, bâtılları yerleştirmeye çalışsın da onun karşısında duracak, onunla mücadele edecek, tahribatını engelleyip hakkın yerleşmesini sağlayacak kimseler bulunmasın. Bunu akılla, mantıkla, ilimle, dinle bağdaştırmak mümkün değil, âdetullaha da ters düşer. Bediüzzaman'ın dediği gibi,

"Cenab-ı Hak kemâl-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u âzam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevî Mehdî hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izâle edip, milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor; âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddit, hem hâkim, hem Mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nurânîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır."(20)

Kaynaklar:

(1) Müslim, Fiten: 126.
(2) Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
(3) Buharî, Fiten: 26; Müslim, Fiten: 101.
(4) Müslim, Fiten: 125; Tirmizî, Kitabü'l-Menakıb: 70.
(5) Buharî, Kitabü'l-Meğazî: 64.
(6) Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I-VI (Kahire: 1313), 5:372.
(7) el-Heytemî, Mecmaü'z-Zevâid-I-VIII (Beyrut: 1403/1982), 7:348.
(8) Hakim en-Nisaburî, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, I-IV (Beyrut: Dâru'l-Marife, ts.), 4:520; Kenzü'l-Ummal, 14:272.
(9) Alâeddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindî, Kenzü'l-Ummal (Beyrut: 1989), 11:125; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhu'l-Beyan fî Tefsîri'l-Kur'ân, I-X (İstanbul: 1330), 8:197.
(10) Müslim, Fiten: 125.
(11) Nursî, Sözler, s. 158.
(12) el-Münavî, Feyzü'l-Kadîr (Beyrut: 972), 3:537; Said Havva. el-Essas fi's-Sünne-İslâm Akàidi. çev. M. Ahmed Varol, Orhan Aktepe v.d. (İstanbul: Aksa Yayın-Pazarlama, 1992), 9:335.
(13) Sıddık Hasan Han, el-İzaa, s. 114; Said Havva, el-Essas fi's-Sünne, 9:335-336.
(14) Sarıtoprak, A.g.e., s. 67.
(15) Şuâlar, s. 360.
(16) Buharî, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.
(17) Gazalî, A.g.e., 1:59
(18) Berzencî, el-İşâa fî Eşrâti's-Sâa, s. 95-99; Muhtasar u Tezkireti'l-Kurtubî, s. 133-134; Şuâlar, s. 501, 504.
(19) Şuâlar, s. 501.
(20) Mektûbât, s. 425

Deccal Kimdir?

Deccal, دجَلَ “de-ce-le” kökünden türemedir. Yalan söylemek, bir şeyi bir şeye karıştırmak, gizlemek ve örtmek manalarına gelir. Kıyamet saatinin büyük alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu isim, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.

Deccal’in bir diğer ismide Mesih’dir. Mesih kelimesinin 50 tane manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır! Allah-u Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır. Mesih İsa (Aleyhisselam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir.

Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona Mesih denme sebebi, iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.

Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.

Deccal hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadislerine baktığımız zaman:

Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.

Deccal, Rab olduğunu iddia eder. İşte bundan dolayı yalancılığı ile isim almıştır. Deccal, insanlara olayları karışık göstermesinden ve batılı örtüp onu süslü göstermesinden dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.

Deccal kendisinin ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği olağanüstü şeyler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir! Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah, iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.

Daha sonra Allah-u Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Deccal’le ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.

Deccal Yahudi Milletindendir!

(1) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal, Yahudi’dir, onun çocuğu olmaz! Allah, ona Mekke ve Medine’yi haram kılmıştır!”

Müslim 2927/90

(2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal, kâfirdir! O kısırdır, çocuğu olmaz! O Medine ve Mekke’ye giremez!”

Müslim 2927/91

(3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’e İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır.”

Müslim 2944/124

Deccal’in Çıkma Sebebi ve Çıkış Yeri

(4) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olurlar.”

İbni Mace 4072

Yüzlerinin deri üzerine deri kaplı kalkan gibi olması, Tatarların ve Türklerin vasfıdır. Deccal’in çıkma sebebine gelince, mü’minlerin annesi Hafsa (Radiyallahu Anha) şöyle nakletmektedir.

(5) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal ancak kendisini kızdıran bir şey sebebiyle çıkar. Deccal’i insanlar üzerine gönderecek ilk sebep, onu gazaba getirecek bir kızgınlıktır.”

Müslim 2932/98, 99

Deccal’i kızdıracak şeyin ne olduğunu bilmiyoruz. Mescidu’l-Aksa’nın Yahudi işgalinden kurtulması mı? Yoksa dünyada Yahudilerin yönettiği Hristiyanlara karşı, Müslümanların zafer kazanmasıyla haçlı gücünün yok olması mı? Allah (Azze ve Celle) en iyi bilendir.

Ancak Deccal’i kızdıracak sebebin İslam ümmetinin iyiliğine olan bir iş olduğunu söyleyebiliriz. Allah-u Teâlâ’dan yakın zaferi müyesser kılmasını dileriz. Deccal’in ortaya çıktığı zaman hedefi Medine-i Münevvere olacaktır. Allah-u Teâlâ kendisinin bildiği bir sebepten dolayı orayı korumaktadır.

Muhtemelen Medine o zamanlar İslam ve Müslümanlar için bir kale ve sığınak olacaktır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu hadisinde bunu bize bildirmektedir.

(6) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İslam, garip (kimsesiz) başladı ve başladığı gibi kimsesiz hale dönecektir. İslam, yılanın deliğinde kıvrılıp toplandığı gibi iki mescid arasında toplanır.”

Müslim 232/146

(7) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in hedefi Medine olduğu halde doğu tarafından gelir. Uhud dağının arkasına iner. Sonra melekler onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur.”

Müslim 1380/486

(8) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Mekke ve Medine hariç Deccal’in uğramayacağı hiç bir belde yoktur. Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır. Deccal (Medine civarında) çorak bir yere konaklar. Sonra Medine ahalisi ile birlikte üç kere sarsılır. Akabinde her kâfir ve münafık Deccal’e (beraber) çıkar. ( Ve ona katılır.)”

Buhari 1758

(9) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Medine’ye Deccal’in korkusu giremez! O gün Medine’nin yedi kapısı vardır ve her kapıda iki melek bulunur.”

Buhari 1757

Deccal’in Sıfatı

(10) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Allah, Âdem zürriyetini yarattığından beri yeryüzünde Deccal’in fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır! Allah’ın gönderdiği her Nebi, ümmetini Deccal’den sakındırmıştır! Ben Nebilerin sonuncusuyum, siz de son ümmetsiniz. Şüphe yok ki o (Deccal) sizin içinizde çıkacaktır.”

İbni Mace 4077

Deccal’i ayırt eden en belirgin özellik; onun sağ gözünün şaşı, sol gözünün sönük ve iki gözünün arasında kâfir yazılı olmasıdır.

(11) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Ben size Deccal’i anlattım hatta onu anlamayacağınızdan korktum. Deccal; ayakları dengesiz ve çarpık, saçı oldukça kıvırcık, bir gözü kör olup ne yüksekçe ne de çukurca olan biridir. Eğer onun durumu size karışık gelirse biliniz ki sizin Rabbiniz kör değildir! Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz!”

Ebu Davud 4320

(12) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar içerisinde ayağa kalktı, Allah’ı layık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccal’ı zikredip şöyle buyurdu:

“Ben sizi onun şerrinden sakındırıyorum. Nebilerin hepsi kavmini Deccal’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh da kendi kavmini Deccal’den sakındırmıştır. Ancak ben size hiçbir Nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccal şaşıdır; Allah ise şaşı değildir!”

Başka bir hadiste ise, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“...Muhakkak ki onun iki gözünün arasında Kâfir yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes, o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur. Bundan sonra şunu kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar aziz ve celil olan Rabb’ini göremeyecektir!”

Buhari 2850, Müslim 2931/169

(13) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’ın gönderdiği hiçbir Nebi yoktur ki, ümmetini Deccal hakkında uyarmış olmasın! Nuh da ondan sonraki Nebiler de kavimlerini uyarmıştır. O sizin aranızda çıkacaktır. Onun işinden hiçbir şey size gizli kalmamıştır. Rabbinizin kör olmadığı size gizli kalmamıştır. Deccal ise sağ gözü şaşıdır.(Diğer gözü ise) sanki içi çıkarılmış üzüm tanesi gibidir.”

Buhari 7277

(14) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal; ‘ben sizin Rabbinizim’ der. Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz! O, tek gözü kör biridir. Sizin Rabbiniz kör değildir! Onun iki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan yahut olmayan her mü’min o yazıyı okur.”

(15) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Deccal’i rüyasında görmüş ve bize şöyle vasfetmiştir:

“Sonra bana bir adam gösterildi. Saçları kıvırcık, sağ gözü şaşı, diğeri içi çıkarılmış üzüm tanesi gibiydi. Ben ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘O, Deccal’dir’ denildi.”

Müslim 169/273

(16) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in sol gözü yoktur, üzerinde sadece zar vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır.”

Müslim 2933/103

(17) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in gözü cam gibi yeşildir.”

Ahmed 5/123, 124

(18) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“…Daha sonra sağ gözü şaşı ve çok kıvırcık saçlı, gördüğüm insanlardan en çok Katan’ın oğluna benzettiğim bir adam gördüm. Ellerini bir adamın omzuna koymuş, Kâbe’yi tavaf ediyordu. ‘Bu kimdir?’ diye sordum. ‘Deccal’dir’ dediler.”

Müslim 169/274

Deccal, Müslümanların İstanbul’u ikinci defa fethetmesinden sonra ortaya çıkacaktır. İlk fetih, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed Han komutasındaki Müslümanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

(19) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Rumlar A’mak yahut Dabık’a ininceye kadar kıyamet kopmaz! O gün onların karşısına yeryüzü ahalisinin hayırlılarından bir ordu çıkar. Saf saf dizildikleri vakit, Rumlar:

−Bizimle bizden esir alanların arasını boşaltın da onlarla savaşalım, derler.

Müslümanlar:

−Hayır, Allah’a yemin olsun ki sizinle kardeşlerimizin arasını asla boşaltmayız, derler. Bunun üzerine onlarla savaşırlar. Müslümanların üçte biri hezimete uğrar ki, Allah onların tevbesini kabul etmez, üçte biri öldürülür ki onlar Allah katında şehitlerin en faziletlisidir. Kalan üçte biri de fethe devam eder. Onlar asla fitneye düşmezler. İstanbul’u fethederler. Onlar ganimetleri taksim ederken kılıçlarını zeytin ağacına asmışlardır. Bu arada onların içinde şeytan:

−Deccal sizin ailelerinizin arasında çıktı, diye sayha atar. Bu haber yalan olduğu halde çıkarlar. Onlar Şam’a geldikleri vakit Deccal çıkar.

Diğer bir rivayette ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−Onlar ganimetleri taksim ederken, bir ses ‘Deccal çıktı’ diye nida eder. Onlar da her şeyi bırakıp dönerler.”

A’mak ve Dabık; Suriye’nin Halep şehri yakınlarında iki mevki ismidir.

Müslim 2897/34

(20) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“…Sizden kim Deccal’e yetişirse, ona Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun. Deccal, Şam ile Irak arasında bir mevkide çıkar. Sağa gider ifsat eder, sola gider ifsat eder. Ey Allah’ın kulları! Sebat edin!”

Biz:

−Ey Allah’ın Rasulü! Deccal yeryüzünde ne kadar kalır? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Kırk gün kalır. Birinci günü bir sene gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü Cuma’dan diğer Cuma’ya kadar, diğer günleri sizin günleriniz gibidir.” (Yani 439 gün)

Biz:

−Ya Rasulallah! O bir senelik günde bir günün namazı kâfi gelir mi? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Hayır, siz o bir senelik gün için namaz vakitlerini ölçerek tayin ediniz!”

Biz:

−Ya Rasulallah! Deccal’in yeryüzündeki hızı ne kadardır? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Rüzgârın yönlendirdiği yağmur gibidir. Deccal bir kavme gelir, onları davet eder. Onlar da davetine icabet edip ona iman ederler. Bunun üzerine Deccal semaya emreder onlara yağmur yağdırır, yere emreder onlara nebatat bitirir. O kavmin otlağa çıkmış hayvanları akşam olunca zirveleri en yüksek, böğürleri daha geniş ve memeleri sütten dopdolu olarak dönerler.

Sonra Deccal başka bir kavme gelir, onları davet eder. Onlar Deccal’i reddedip iman etmezler. Deccal onları bırakıp gider. O kavim kuraklığa ve kıtlığa uğramış olarak sabahlar, malları ellerinden gider. Deccal bir harabeye uğrar ve ‘hazinelerini çıkar’ der. Bunun üzerine o harabenin hazineleri, arıların arıbeyinin arkasından takip etmesi gibi onu takip ederler.

Sonra Deccal, gençlik dolu bir adamı çağırır, ona kılıçla vurup iki parçaya ayırır. Her bir parçayı ok atımı mesafesinde uzaklaştırır. Sonra onu çağırır, o genç güler halde yüzü parlayarak gelir. Deccal bu şekilde iken Allah azze ve celle Meryem oğlu İsa’yı gönderir. İsa aleyhisselam, Dimeşk’in doğusunda “Beyaz Minare” denilen mevkide herd ile boyanmış iki parça elbise içinde ellerini iki meleğin kanatlarına koymuş bir halde iner. Başını öne eğse su damlatır, yukarı kaldırsa inci tanesi gibi su bulunur. İsa’nın nefesinin rüzgârını hisseden hiçbir kâfir yaşayamaz! Onun nefesinin rüzgârı göz alabildiğincedir. İsa aleyhisselam, Deccal’i arar, nihayet ona Lüdd kapısında yetişir ve onu öldürür.

Sonra Meryem oğlu İsa aleyhisselam’a Allah’ın Deccal’den koruduğu bir kavim gelir. İsa aleyhisselam, onların yüzünü sıvazlar ve cennetteki derecelerini onlara söyler. Onlar bu durumda iken Allah azze ve celle, İsa aleyhisselam’a:

−‘Bana ait bir takım kullar çıkardım ki onlarla savaşmaya kimsenin kudreti yoktur! Sen kullarımı Tur dağında muhafaza et’ diye vahyeder. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Ye’cuc ve Me’cuc kavmini gönderir. Onlar her tepeden süratle inerler. Onların ilkleri Taberiye gölüne uğrar ve içmeye başlarlar. Onların sonları göle uğradıklarında:

−Andolsun ki bir zamanlar burada su vardı, derler. Allah’ın Nebisi İsa aleyhisselam ve ashabı, Tur dağında mahsur kalırlar. O zaman onlardan birinin yiyecek olarak bir sığır başı olması, sizden birinin şu anda yüz dinarı olmasından iyidir. Sonra Allah’ın Nebisi İsa aleyhisselam ve ashabı, Allah’a dua ederler. Bunun üzerine Allah azze ve celle Ye’cuc ve Me’cuc kavminin boyunlarına negaf denilen kurtlardan gönderir. Hepsi de tek bir kişinin ölmesi gibi ölü olarak sabahlarlar.

Sonra İsa aleyhisselam ve ashabı yeryüzüne inerler. Yeryüzünde onların cesetlerinden ve pis kokularından dolmamış bir karış dahi yer bulamazlar. Sonra İsa aleyhisselam ve ashabı yine Allah’a dua ederler. Allah azze ve celle develerin boyunlarına benzeyen kuşlar gönderir. Kuşlar onların cesetlerini Allah’ın dilediği bir yere taşırlar. Sonra Allah azze ve celle bir yağmur gönderir, balçıktan ve kıldan yapılan hiçbir ev kalmaz, hepsi dümdüz olur. O yağmur yeryüzünü yıkar, hatta ayna gibi yapar.

Sonra yeryüzüne:

−‘Meyvelerini, nebatatını bitir bereketlerini getir’ denilir. O vakit, bir topluluk, cemaat tek bir nar meyvesinden yerler ve onun kabuğunda gölgelenirler. Sütler de bereketlenir. Sağmal bir devenin sütünden büyük bir kalabalık içerler, sağmal bir ineğin sütünden bir kabile içer, sağmal bir koyunun sütünden bir oymak içer. Onlar bu şekilde iken Allah-u Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir. Bu rüzgâr onların koltuk altlarından girer, her mü’min ve Müslümanın ruhunu kabzeder ve insanların en şerlileri kalır. Onlar eşeklerin ilişkiye girmesi gibi insanların gözü önünde ilişkiye girerler.”

Müslim 2937/110, Tirmizi 2341

(21) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in tek gözü kördür. Onun yanında cennet ve ateş benzetmesi vardır. Onun cennet dediği ateşin ta kendisidir…”

Müslim 2934/104

(22) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal çıktığında kendisiyle beraber cennet ve ateş vardır. İnsanların ateş olarak gördükleri soğuk bir sudur. İnsanların su olarak gördükleri ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim ona yetişirse ateş olarak gördüğüne gitsin, çünkü o soğuk ve tatlı bir sudur.”

Buhari 3264

(23) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Ben, Deccal ile beraber olanı ondan daha iyi bilirim. Onun yanında akar iki nehir vardır. Onlardan biri dış görünüş itibarıyla beyaz bir sudur, diğeri alevlenmiş bir ateştir. Sizden biri ona yetişirse ateş olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırıp ondan içsin, çünkü o, soğuk bir sudur. Deccal’in sol gözü yoktur, üzerinde kalın bir perde vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan olmayan her Müslüman o yazıyı okur.”

Müslim 2934/105

(24) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Kim, Deccal’i duyarsa ondan uzak dursun! Allah’a yemin olsun ki, bir adam ona kendisinin mü’min olduğunu sanarak gider, onun attığı şüphelerden ona tabi olur!”

Ebu Davud 4319

(25) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal kendisine haram olduğu halde Medine geçitlerine gelir. Medine yakınlarındaki bir takım çorak toprağa konaklar. O gün insanların en hayırlısı olan yahut hayırlılarından biri olan bir kimse ona şöyle der:

−Şahitlik ederim ki sen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bize bahsettiği Deccal’sin!

Deccal insanlara:

−Bunu öldürsem sonra da diriltsem, rabliğimden şüphe eder misiniz? der.

İnsanlar:

−Hayır, derler. Onu öldürür, sonra diriltir.

O genç:

−Allah’a yemin olsun ki, bugün senin hakkında daha fazla kanaat sahibiyim, der. Bunun üzerine Deccal onu öldürmek ister ama buna güç yetiremez!”

Buhari 6981

(26) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal zuhur eder. Mü’minlerden bir adam ona doğru yönelir.

Deccal’in askerleri:

–Nereye gitmek istiyorsun? diye sorarlar.

O genç:

−Şu çıkana gidiyorum, der.

Onlar:

−Yoksa sen bizim rabbimize iman etmiyor musun? derler.

O genç:

−Rabbimizde gizlilik yoktur, der.

Bunun üzerine:

−Onu öldürün, derler. Sonra onlardan bir kısmı diğerlerine:

−Rabbiniz kendisinin haberi olmadan birini öldürmenizi yasaklamadı mı? derler. Onu Deccal’e götürürler.

Mü’min onu gördüğü vakit:

−Ey insanlar! Bu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bize haber verdiği Deccal’dir, der. Deccal emreder, o mü’min karnı üzere yere yatırılır. Döve döve sırtı ve karnı genişletilir.

Deccal:

−Bana iman etmiyor musun? diye sorar.

O mü’min:

−Sen çok yalancı Mesih Deccal’sin, der. Deccal emreder, o mü’min başının ortasından iki ayağının arası ayrılana kadar testere ile kesilerek ayrılır. Sonra Deccal bu iki parça arasında yürür.

Sonra:

−Kalk, der. O mü’min dikilerek eski halini alır.

Sonra Deccal:

−Bana iman etmiyor musun? diye sorar.

O mü’min:

−Senin hakkında kanaatimi artırmaktan başka bir şey yapmadım, der.

Sonra:

−Ey insanlar! Deccal bunu benden başka hiç kimseye yapamayacaktır, der. Onu kesmek için Deccal tutar, boynu ile köprücük kemiği arası bakır bir levha haline gelir. Onu elleri ve ayaklarından tutar ve onu atar. İnsanlar onu ateşe attığını sanırlar, ancak cennete atılmıştır.”

(27) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bu mü’min, âlemlerin Rabbi katında şahadeti en yüce olandır.”

Müslim 2938/113

Deccal’in Çıkacağını Gösteren İşaretler

(28) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in çıkmasından önce üç şiddetli yıl olur. İnsanlar o yıllarda şiddetli kıtlığa maruz kalırlar. Sonra ilk yıl Allah semaya emreder, sema yağmurun üçte birini hapseder tutar. Yere emreder, yer nebatının üçte birini hapseder tutar. Sonra ikinci yıl Allah semaya emreder, yağmurunun üçte ikisini tutar. Yere emreder, nebatının üçte ikisini tutar. Sonra üçüncü yıl Allah semaya emreder, yağmurunun tamamını tutar, bir damla yağmur düşmez. Yere emreder, nebatının tamamını tutar, hiç yeşillik bitmez! Allah’ın dilediği hariç, çift tırnaklı (geviş getiren) helak olmayan hiç hayvan kalmaz!”

Denildi ki:

−O zaman insanlar ne ile yaşarlar?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Tehlil, tekbir, tahmid onlar için yiyecek yerine geçer.”

Tehlil; ‘La ilahe illallah’ demektir.

Tekbir; ‘Allah-u Ekber’ demektir.

Tahmid; ‘Elhamdulillah’ demektir.

İbni Mace 4077

(29) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ahlas fitnesi, insanların birbirinden kaçması, malının ve ehlinin yağma edilmesidir. Sonra bolluk fitnesi olacak. Bu fitnenin dumanı benim Ehl-i Beyt’imden, benden olduğunu iddia eden bir adamın ayaklarının altına kadar varacak, hâlbuki o benden değildir! Gerçekte benim dostlarım muttakilerdir. Sonra insanlar, eğreti düzgün olmayan, nizamsız bir adamın başına toplanacaklar.

Sonra düheyma fitnesi olacak ki bu ümmetten dokunmadığı kimse kalmayacak! Fitne bitti denildiğinde devam edip yaygınlaşacak. O fitne içerisinde, kişi mü’min olarak sabahlayacak, akşama kâfir olarak çıkacaktır. Hatta insanlar iki ayrı gruba ayrılacaklardır. Biri nifaksız iman grubu diğeri imansız nifak grubudur. Böyle olduğu zaman, o gün yahut ertesi gün Deccal’i bekleyin.”

Ebu Davud 4242

(30) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Beytü’l-Makdis’in imar edilmesi Yesrib’in harap olmasına, Yesrib’in harap olması Rumlarla Müslümanlar arasında harp çıkmasına, harbin çıkması İstanbul’un fethine, İstanbul’un fethi Deccal’in çıkmasına işarettir.”

Yesrib; Medine’nin eski adıdır.

Ebu Davud 4294

Beytü’l-Makdis’in imarı, Allah’ın izniyle Yahudi işgalinden kurtulmasından sonra Müslümanların eliyle olacaktır. Mukaddes topraklar, o zaman hilafet yurdu olacaktır.

(31) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle bildiriyor:

“Ey Havale’nin oğlu! Mukaddes topraklara hilafetin indiğini görürsen; insanlara zelzeleler düşünce ve kederler, büyük hâdiseler benim şu ellerimin senin başına olan yakınlığından daha yakındır.”

Ebu Davud 2535

Deccal’in Biyografisi ve Yapacağı Şeyler

1) Deccal, Yahudi’dir!

2) Deccal, Kâfirdir!

3) Deccal, Kısırdır!

4) Deccal, İnsanı Öldürüp Diriltir!

5) Deccal, Çok Kuvvetlidir!

6) Deccal, Cüsse Bakımından İnsanların En Büyüğüdür!

7) Deccal, Çok Hızlıdır!

8) Deccal, Kalın Boyunludur!

9) Deccal’in Alnı Açıktır!

10) Deccal, Kırmızı Yüzlüdür!

11) Deccal, İri Yarı Biridir!

12) Deccal, Kısa Boyludur!

13) Deccal’in Bacakarının Arası Açıktır!

14) Deccal, Sevimsizdir!

15) Deccal, Gençtirv

16) Deccal, Çukur ve Tümsek Olmayan Bir Halde Silme Düzdür!

17) Deccal’in Saçı Oldukça Kıvırcıktır!

18) Deccal’in İki Gözü Arasında Kâfir Yazılıdır!

19) Deccal’in Gözü Cam Gibi Yeşildir!

20) Deccal’in Sağ Gözü Kör veya Şaşıdır!

21) Deccal’in Sol Gözü Sönük veya İçi Çıkartılmış Üzüm Tanesi Gibidir!

22) Deccal’in Ayakları Dengesiz ve Çarpıktır!

23) Deccal’in Yanında Akar İki Nehir Vardır!

24) Deccal, Gökyüzüne Emrettiğinde Yağmur Yağar!

25) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Sebze ve Meyve Çıkar!

26) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Hazinelerini Çıkartır!

27) Deccal, Hayvanların Memelerindeki Sütünü Artırır!

28) Deccal, Sebzelerin ve Meyvelerin Bereketini Artırır!

29) Deccal’in Yanında Ekmekten ve Etten Dağlar Vardır!