Ahirzaman ve Filistin Davası Hakkında Hadisler

Deccal, Beytül Makdis’de (Mescid-i Aksa’ya yakın belde, Filistin) MÜMİNLERİ MUHASARA (KUŞATMA) ALTINA ALIR VE ONLARA (MÜMİNLERE) ÖYLESİNE ŞİDDETLİ BİR AÇLIK İCABET EDER Kİ, açlıktan yaylarının kirişini bile yemek zorunda kalırlar.
(Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, sf 48)
Hadis-i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: "Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu öldür" diyeceği ifade ediliyor.
(Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et-Tâc, I, 25)
Filistin Davasının İslâm'daki Yeri ve Önemi
Filistin toprakları İslâm'ın kutsal topraklarındandır.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsrâ, 17/1) Bu âyeti kerimede Mescidi Aksa'nın etrafını saran topraklardan "mübarek kılınmış" topraklar olarak söz edilmektedir ki, bu topraklar da Filistin topraklarıdır.
Filistin İsra ve Mirac toprağıdır.
Değerli peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) oradan göklere yükseltilmiştir. Bu olay Filistin toprağına akidevi bir üstünlük kazandırmış ve haremi şerif olarak bildiğimiz Mekke ve Medine ile orası arasında bir bağlantı kurmuştur. Bilindiği üzere mirac olayı Resulullah (s.a.s.)'ın Kur'an-ı Kerim'den sonra en büyük mucizesidir. Mirac aynı zamanda Yüce Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed (a.s.)'e özel bir lütfu ve ihsanıdır.
Filistin Peygamberler diyarıdır.
Filistin, pek çok peygamberin yaşadığı ve asırlar boyunca ilahi vahyin indiği kutsal bir beldedir. İslâm dini de vahye dayalı dinlerin sonuncusu dolayısıyla bütün ilahi vahiylerin varisidir. Bu itibarla peygamberler toprağının gerçek varisleri Müslümanlardır. Çünkü bütün peygamberlerin görevi tevhid inancını insanlara kabul ettirmek ve bu inanca dayanan ilâhi hükümlere bağlanmalarını sağlamaktı. Bu da gösteriyor ki bütün peygamberlerin ortak dini İslâm'dır.
Nitekim Yüce Allah Hz. İbrahim (a.s.)'le ilgili olarak: "İbrahim ne bir yahudi ne de bir hıristiyandı. Ancak o dosdoğru çizgideki bir Müslümandı. O, müşriklerden de değildi. Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanları ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenlerdir." (Ali İmran, 3/67-68) diye buyuruyor. Yahudilerin atası olarak bilinen ve Kur'an-ı Kerim'in bazı yerlerinde kendisinden İsrail diye söz edilen (bkz. Ali İmran, 3/93, Meryem, 19/58) Hz. Yakub (a.s.)'ın dini de yahudilik değil İslâm'dı.
Yüce Allah bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "İbrahim, oğullarına da bunu tavsiye etti. Ya'kub'a da aynı tavsiyede bulunarak şöyle dedi: "Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Artık ancak Müslüman kimseler olarak ölün." (Bakara, 2/132)
Bugün yeryüzünde tevhid inancını temsil edenler ve hanif dini devam ettirenler Müslümanlardır. Dolayısıyla peygamberler diyarı olan Filistin toprağının gerçek sahipleri de onlardır. Yüce İslâm dini de bu topraklara bu yüzden ayrı bir yer vermiş ve bu toprakların kutsal olduğunu bildirmiştir.
Müslümanların ilk kıblesi ve haram mescitlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa oradadır.
Aslında Filistin davasının özünü Kudüs ve Mescidi Aksa davası teşkil etmektedir. Mescidi Aksa'nın İslâm'daki yerine ve önemine delalet eden pek çok nass (âyet ve hadis) vardır. Bunlardan biri yukarıda vermiş olduğumuz âyeti kerimedir.
Yukarıda verilen âyeti kerimede dikkat edilirse Mescidi Aksa'dan adıyla söz edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'in bazı yerlerinde de bu mescidden ismi anılmaksızın söz edilir. Örneğin Meryem suresinin 11. âyetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah ve akşam tesbih edin" diye işaret etti." Burada kastedilen mescit, Mescidi Aksa'dır. Ali İmrân suresinin 37. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir şekilde yetiştirip büyüttü ve onun bakımını Zekeriya'nın yükümlülüğüne verdi.
Zekeriyya ne zaman onun bulunduğu mabede girse yanında yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" derdi. O da: "Allah'ın katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verir" derdi." Burada sözü edilen ma'bed Mescidi Aksa'dır. Yine aynı surenin 39. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Onun (Zekeriyya (a.s.)'ın) mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, "Allah sana, Allah katından olan Kelime'yi doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir" diye seslendiler." Bu âyeti kerimede mihrab denirken kastedilen mekân da Mescidi Aksa'dır.
Filistin toprakları ve Mescidi Aksa, Resulullah (s.a.s.)'in vasiyetidir.
Filistin toprakları ve Mescidi Aksa, Resulullah (s.a.s.)'in Müslümanlara, tüm İslâm ümmetine bir vasiyetidir. Resulullah (s.a.s.) sahabilerine Mescidi Aksa'ya gitmelerini, orada namaz kılmalarını yani o toprakları İslâm devletinin hâkimiyetine geçirmelerini vasiyet etmiştir. Nitekim yukarıda da geçen hadisi şerifte Resulullah (s.a.s.): "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın.
Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin" diye buyurmuştur. Burada "zeytinyağı" bir semboldür. Müslümanların bu tavsiye doğrultusunda Filistin topraklarına sahip çıkmaları ve bu konuda ellerinden hiçbir şey gelmiyorsa, en azından oradaki İslâmi çalışmalara destek olmak, orada yaşayan Müslümanların yaralarını sarmak amacıyla bir yardım göndermeleri gerekir. İşte Resulullah (s.a.s.)'in "zeytinyağı"yla sembolize ettiği şey de budur.
Filistin toprakları râşid halifelerin ikincisi olan Hz. Ömer (r.a.)'in kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslüman nesillere emanetidir.
Filistin topraklarının inancımızdaki önemi dolayısıyla Hz. Ömer (r.a.) o toprakları fethettikten sonra mücahitler arasında paylaştırmamış, kıyamete kadar gelecek Müslüman nesillere emanet etmiştir. Onun bu toprakları emanet etmekteki amacı Müslümanların oraları korumaya daha çok önem vermelerini sağlamaktı.