Şeyh Hacı Muhammed Bilal Nadir Kıyamet Alametleri Hakkında
KIYÂMET ALAMETLERİ
Meâl'i: "Senden kıyâmetin ne zaman sübut bulacağını sual ederler. De ki:
– Ona ait bilgi ancak Rabb'imin indindedir (yanındadır). Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz. (Bu) göklerde ve yerde ağır; muazzam bir keyfiyettir. O sizlere ansızın geliverir, senden sorarlar, sanki sen ondan bi hakkın haberdar imişsin gibi de ki:
– Ona ait bilgi ancak Allahu Teâlâ'nın nezdindedir. Fakat insanların çoğu bilmezler".
(Sûre-i Kehf, Âyet 21)
Meâl'i: "Ve böylece onların ahvaline başkalarına muttali kıldık ki, vaadi ilâhinin şüphesiz bir hak olduğunu ve kıyâmetin vuku bulacağında da bir şüphe bulunmadığını bilsinler. O sırada ki, (o şehir ahalisi) aralarında onların işlerine ait münazaada bulunuyorlardı. Binaenaleyh dediler ki:
– Onların üzerlerine bir bina yapınız. Onları Rabb'leri daha ziyade bilicidir. Onların işine malûmatları gelip olanlar da dedi ki:
– Elbette onların yanlarında bir mescid ittihaz edineceğizdir".
(Sûre-i Hac, Âyet 1, 2)
Meâl'i: "Ey insanlar!... Rabbinizden korkunuz. Şüphe yok ki, kıyâmetin zelzelesi, pek büyük bir şeydir.
Onu göreceğiniz gün her emzikli kadın, emzirdiğinden gaflet eder (onu) unutur ve yüklü kadın, yükünü düşürür ve insanları sarhoşlar görürsün ve halbuki, onlar sarhoş değildirler velâkin Allah' ın azabı şiddetlidir".
Bir insan çok korkunca bağırır, daha fazla korkarsa nutku kurudu derler. Nutk; konuşmadır. Konuşması gitti derler. Nemrud'un binlerce metre yüksekliğindeki kulesi yıkılınca herkesin korkudan nutku kuruduğunu kitabımızda yazmıştık. Burda birkaç köy, birkaç kasaba bir şehir öyle olmuştu. Kıyâmette bütün insanlar öyle olacak. Korkudan nutkuları kuruyacak, hiç kimsede konuşma kalmayacak. Herkeste akıl gitmiş, sarhoş gibi gittiği, geldiği yeri, ne yaptığını, nasıl olduğunu bilmeyecekler.
Kıyâmetin şiddeti
Ol günün felaketi
İsterim sen Hazreti
Şefaat ya Muhammed!
Birgün kıyâmet kopar
Düz ola dere tepe
Niceler yoldan sapa
Şefaat ya Muhammed!
(Sûre-i Hac, Âyet 7)
Meâl'i: "Ve muhakkak ki, kıyâmet gelicidir, onda şüphe yoktur. Ve muhakkak ki, Allah kabirlerde onları diriltip kaldıracaktır"
(Sûre-i Ahzab, Âyet 63)
Meâl'i: "İnsanlar sana (kıyâmetin) zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah'ın yanındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır".
Beni nefsim esir etdi medet kıl Ya Rasulûllah
Günahlarla hakir etdi medet kıl Ya Rasulûllah
Çıkardı doğru yolumdan beni dûr etdi halimden
Giderme zikri dilimden medet kıl Ya Rasulûllah
İbadette kusurum çok, gönül mülkünde nûr'um yok
Bu nefs ile huzurum yok, medet kıl Ya Rasulûllah.
Tutar iblisin iğvasın, bıraktı zühd'ü takvasın,
Siliver gönlümün pasın medet kıl Ya Rasulûllah.
Nizâmî oğlu Al indir Velî bir âsî kulundur,
Şefaat eyle yolundur, medet kıl Ya Rasulûllah.
Seyyid NİZAMOĞLU
(Sûre-i Rahman, Âyet 31)
Meâl'i: "Ey ins ve cin ileride sizin hesabınızı görmeye yöneleceğiz".
(Sûre-i Enbiya, Âyet 1)
Meâl'i: "İnsanların hesap günleri yaklaştı. Hal böyle iken onlar gaflet içinde yüz çevirmektedirler".
(Sûre-i Kamer, Âyet 46)
Meâl'i: "Bilakis kıyâmet onlara vaad edilen asıl saattir. O saat ciddin çok feci ve acıdır".
(Sûre-i Zuhruf, Âyet 66)
Meâl'i: "Onlar kendileri farkında olmayarak başlarına gelen o saatten başkasını mı bekliyorlar?"
(Sûre-i Hûd, Âyet 103)
Meâl'i: "İşte bunda ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür. Ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür."
(Sûre-i Lokman, Âyet 33)
Meâl'i: "Ey insanlar!... Rabbinizden korkunuz ve bir günde de endişe ediniz ki, bir baba evlâdından bir şey ödeyemez, evlâd da atasından birşey ödeyecek değildir. Şüphe yok ki, Allah'ın vaadi haktır. Artık sizi dünya hayatı sakın aldatmasın ve sizi o çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında şaşırtmasın."
(Sûre-i Kehf, Âyet 97-98)
Meâl'i: "Artık ne onun üstüne çıkmaya kâdir oldular ve ne de onun için bir delik açmaya güçleri yetti.
Dedi ki: Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vâd'i geldiği vakit ise onu dümdüz etmiş olacaktır. Ve Rabbimin vâd'i, bir hak olmuştur."
(Sûre-i Kıyâmet, Âyet 1-4)
Meâl'i: "Kıyâmet gününe yemin ederim ki, kendini kınayan (haddini bilen, nedâmet çeken) nefse yemin ederim ki, insan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanır öyle mi?"
(Sûre-i Kıyâmet, Âyet 6-12)
Meâl'i: "Kıyâmet günü ne zamanmış? diye sorar. Gelgelelim, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman! (İşte) o gün insan, "Kaçacak yer neresi?" diyecektir. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur."
(Sûre-i Muhammed, Âyet 18)
Meâl'i: "Onlar, kıyâmetin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şeye muntazır bulunmuyorlar. İşte muhakkak ki, onun alâmetleri gelmiştir. Artık onlara geldiği vakit düşünmeleri (anlamaları) kendilerine ne fâide verecektir."
(Sûre-i İbrahim, Âyet 48)
Meâl'i: "O günde, bu yer başka bir yere tebeddûl eder, göklerde vahit ve kahhar olan Allahu Teâlâ'nın huzuruna çıkmış olurlar."
Kıyâmet koptuğunda insanlar geri dirileceği zaman, dirileceğimiz yer tebdil olup bu dünya değil başka bir alem, başka bir dünyadır. Bu yer başka bir yere tebeddül eder demek; değişmiş dağlar, denizler, havada toz-duman olup savrulacak. Bu dünya çok büyümüş olacak. Yoksa bu insanların hepsi bu dünyaya sığmaz.
(Sûre-i Tur, Âyet 9-10)
Meâl'i: "O günde gök bir çalkanış çalkalanır. Ve dağlar bir yürüyüş yürüyüverir."
(Sûre-i Nebe, Âyet 20)
Meâl'i: "Dağlar yürütülmüşte, su gibi görünen bir hayal (serap) olmuştur."
(Sûre-i Mürselat, Âyet 7)
Meâl'i: "Şüphe yok ki, o va'd olduğumuz şey, elbette vukuu bulacaktır."
(Sûre-i Mürsalat, Âyet 14-15)
Meâl'i: "(Resûl'üm) Ayırım gününün ne olup ne olmadığını sen nerden bileceksin! O gün (Peygamberi ve ahireti) yalanlayanların vay haline!"
(Sûre-i Vakıa, Âyet 1-12)
Meâl'i: "Kıyâmet hâdisesi vâki olduğu zaman
Onun vukuu için bir yalan yoktur.
O –kıyâmet– alçaltıcıdır, yükselticidir.
O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır.
Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır.
Artık –dağlar– dağılmış, toz haline gelmiştir.
Ve –o gün– sizde üç sınıf olmuşsunuzdur.
İmdi –biri– Ashâb-ı Meymene'dir, nedir Ashâb-ı Meymene?
Ve ikincisi Ashâb-ı Meş'emedir. Nedir Ashâb-ı Meş'eme?
Ve üçüncüsü de –ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır.
Naim cennetlerinde mütene'im olacaklardır."
İnsanlar mahşere üç sınıf olarak gelirler. Ashab-ı Meymene, Ashab-ı Meş'eme, cennetlik, cehennemlik ayrılır. Üçüncü fırka sabikûnlar da ayrılır. Sabikunlar demek; fazla çalışan, dervişlerdir. Cennetlikler beş vakit namaz kılmış bir ay oruç tutmuş kendini cennete götürecek kadar amel yapmıştır. Sabikûnlar beş vakit namazdan fazla namaz, bir ay oruçtan fazla oruç, gece kalkıp namaz ile zikir ile istiğfarla zikrullah meclislerine devam etmiş, çok çalışmış ve sabikûn olmuştur. Derler ki: Tarikatta bu kadar çok çalışmanın ne lüzumu var, halbuki bu âyette çok çalışanları az çalışanlardan ayırıp, ona gurbiyyet yakınlık hasıl edeceğini söylüyor. Cemalullah, didar-ı ilahiyye en yüksek makamdır. İşte çok çalışıp bu mukarrebliği kazananlaradır. Cenneti naimde onlaradır. Cenneti naimin hurilerine kadar ayırıyor. Hur'il-iyn diye söylüyor. Yemekte, sofra duasında ve zevvicna bi hur'il-iyn diye dua ediliyor. Ya rabbi sen bize zevce hanım olarak hur'il-iynleri nasip eyle demektir. Âyette, zerre kadar hayır zerre kadar şer araya gitmez (Sûre-i Zilzâl, Âyet 8.). O günde diye söylüyor. Eğer az çalışan ile çok çalışan aynı cennete konulsa çok çalışanın çok çalıştığı araya gider. Aynı cennet, aynı makam biri çok çalışmış, biri az çalışmış, az çalışana 5 vakit namaz, bir ay oruç, hacc, zekat ile çalışana cennet vardır. Gurbiyyet(yakınlık), cemalullah didar-ı ilahiyye yoktur. Çok çalışana hem cennet hem gurbiyyet, Allah'a yakınlık, hem cemal hem cemalullah hem didar-ı ilahiyye hem de cenneti naim en yüksek makamlar vardır. Allah cümlemize nasip etsin (amin). Onlar ancak kurbiyet ve yakınlık hasıl ederler. Didar da Allah'a yakınlıktır. (Fi cennâtin naim) diye buyuruyor. Cennetlik ayrıldı, cehennemlik ayrıldı. Bir de mukarrebler ayrıldı. (Sabikûnlar) Allah'a yakınlık hasıl edenlerdir. İşte çok çalışıp, Allah'a yakınlık kazanın. Cemalullaha kavuşun, demektir.
(Sûre-i İnfitar, Âyet 1-5)
Meâl'i:
"Göğün yarıldığında,
Ve yıldızların dökülüp dağıldığında,
Ve denizlerin kaynayıp aktığında,
Ve mezarların alt üst olduğu zaman,
İnsanoğlu yapıp gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktıklarını bir bir anlar."
(Sûre-i İnşikak, Âyet 1-6)
Meâl'i:
"Gök yarıldığı zaman,
Ve Rabbini dinlediği ve layık kılındığı zaman,
Ve yer uzatılıp dümdüz olduğu zaman,
Ve içinde ne var ise atıp boşaldığı zaman,
Ve Rabbini dinlediği ve ona hakkıyla itaat ettiği zaman,
Ey insan! Muhakkak ki: Sen Rabbine doğru bir çaba göstermektesin ve ona varacaksın."
Kıyâmet kopunca yerdeki gizli saklı hazineler hepsi dünya yüzüne çıkacak. Dünya yüzü kırk gün (hâli) insansız olarak geçecek. Ondan sonra Allahu Teâlâ hani nerde mal benim, mülk benim, altın, paralar, servetler benim diyenler? Kalkın! Sahip çıksanıza buyuracak. Hiç kimsede ses olmayacak. Allahu Teâlâ en sonunda mülk herşey benimdir, diyecek.
Sen yarattın bu cihanı,
Sen yarattın cismi canı,
Mülk senindir, kerem kâni,
Kimsenin olmaz Allahum.
Daha sonra mahşer kurulacak bu âyette de aynısını söylüyor. İçinde kıymetli olan insanların heveslendiği ne var ise hepsini dışarı atacak. İşte Allahu Teâlâ dilerse istediğine dışarı atıp verebilir, her şeye kadirdir. Kıyâmet kopunca da hepsi dışarı atılacaktır.
(Sûre-i Zilzâl, Âyet 1-6)
Meâl'i: "Vaktaki; yer kendisine ait şiddetli bir zelzele ile sarsılır.
Ve toprak ağırlıklarını dışarıya çıkardığı,
Ve insan, buna ne oluyor dediği vakit,
O gün (yeryüzü) bütün haberlerini anlatır.
Çünkü, şüphe yok, Rabb'in ona vahyetmiştir.
O gün insanlar, amellerini kendilerine gösterilmek için geri dönüp gelirler."
(Sûre-i Nisa, Âyet 157)
Meâl'i: "Ve: "Allah elçisi Meryem oğlu, İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden... Halbuki onu ne öldürdüle, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiç bir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler."
İsa (as)'yı öldürmek için geldiler. Onların aşiretlerinin en ileri gelen en kıymetli adamları önde İsa (as)'yı öldürmek için o geliyordu. Cebrail (as) İsa (as)'nın elinden tutup 4. kat semaya çekti. Allahu Teâlâ, İsa (as)'ı öldürmek için en önde gelen kâfir beyinin yüzünü İsa (as)'ın yüzüne benzetti. Onlar da bu İsa'dır diye öldürdüler. Ölünce Allahu Teâlâ onun yüzünü eskisi gibi yaptı. Ölüsünü tekrar o beyin yüzüne benzetti. Öldürenlerle beyin adamları harb etti, birbirlerini kırdılar.
Hadîs-i Şerîfte;
"Kıyâmet kopmazdan evvel İsa (as) yer yüzüne inecek Peygamber (sav)'in şeriatı ile onun ümmeti olarak yeryüzünde ibadet edecek buna sebep de İsa (as) Peygamber (sav)'in ümmetinin çok büyük mükafat derece aldıklarını gözleri ile gördü.
Hadîs-i Şerîfte;
"Bu dünyada Allah için sevişenler yarın mahşerde nurdan minberler üzerinde olurlar. Onların makamlarına Peygamberler, şehidler, sıddıklar imrenirler."
İşte İsa (as) da o makamı gördü, imrendi.
– Ya Rabbi benim niçin öyle bir makamım yok dedi. Allahu Teâlâ:
– Onu Muhammed ümmetine nasip ettim. Onlara ben namaz, oruç, hacc, zekat emredeceğim onların içinden bazıları benim emrettiğimden fazla namaz, oruç tutup, dudakları kuruyacak, gece kalkıp ibadet edecek. O Muhammed hürmetine bu makamları bir tek onlara nasip ettim, buyurdu. O zaman İsa (as) dedi ki;
– Yâ Rabbi! Keşke ben de Muhammed ümmetinden olup öyle çalışıp bu makamları kazansaydım, dedi. Allahu Teâlâ duasını kabul etti. O sebeple kâfirler kendini öldürmeye geldiler. Allahu Teâlâ kendini semaya çekti, kıyâmet yaklaşınca yeryüzüne inip Peygamber (sav)'in ümmeti olarak çok çok namaz, oruç, hacc zekat, gece ibadeti ile çalışıp ondan sonra ancak o makamı kazanacak.
(Sûre-i Nisa, Âyet 158-159)
Meâl'i: "Bilakis Allah, onu (İsa'yı) kendi (nezdi)'ne kaldırmıştır. Allah büyük izzet ve hikmet sahibidir.
Ehl-i Kitâb'tan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyâmet gününde de o, onlara şâhid olacaktır."
Hadis-i Şerif:
İsa (as)'nın ümmeti yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Hepsi cehennemlik olur, birisi kurtulur. O kurtulan fırka Allahu Teâlâ'yı bir bilir. Peygamberimizi (sav) ahir zaman peygamberi olarak bilir. Kur'ân-ı Kerim'i, hepsini tasdik eder. Hasılı inanılacak her şeye bizim inandığımız gibi inanır. Allahu Teâlâ'nın şeriki, ortağı, oğlu, kızı yok der, aynı bizim inandığımız gibi inanır. O inananlara hem İsa (as), hem Peygamberimiz (sav) şahid olup, onları cehennemden kurtaracaktır. En çok cehennemde cezası miktarınca yanar, sonra cennete girer. Yalnız ehli kitap İsa (as)'nın dinindeniz der. Onlar da itikat var, amel yok, ahirette amel noksanlığı yüzünden ceza çeker. İnancı düzgün olduğu için en sonunda cennete girer. Hadis-i Şerif'te "Lâ ilâhe ilâllah diyen ebedi cehennemde kalmaz" buyuruyor.
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadîs no: 4040)
Manâ'sı: "... Ebu Hüreyre (ra)'den rivâyet edildiğine göre:
Resûlullah (sav) iki parmağını (ki şehâdet parmağı ve orta parmağıdır) birleştirerek:
– Ben ve kıyâmet günü şu iki parmak gibi ba'solundum (yâni) peygamber olarak gönderildim." (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret" kitabı, Hadîs No: 830, Sayfa No: 453.)
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 1, Hadîs No: 64)
Manâ'sı: "... Ebû Hüreyre (ra)'den:
Demiştir ki: Birgün Resûlullah (sav) halk (ın yararlanması) için açık bir yere çıktıydı. Bir adam O'na gelerek:
– Yâ Resûlullah! İman nedir? diye sordu. Resûlullah (sav):
– "İman: Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, Allah'a kavuşmaya inanman, bir de son dirilmeye inanmandır." buyurdu. Adam:
– Yâ Resûlullah! İslâm nedir? diye sordu. Resûlullah (sav):
– "İslâm, Allah'a ibadet etmen. O'na hiç birşeyi ortak etmemen farz namazını dosdoğru kılman, farz kılınan zekâtı eda etmen ve Ramazan orucunu tutmandır." cevabını verdi. Adam:
– Yâ Resûlullah! İhsan nedir? dedi. Resûlullah (sav):
– İhsan, Allah'a O'nu görüyorsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O'nu görmüyorsun da, O, şüphesiz seni görür" buyurdu. Adam:
– Yâ Resûlullah! Kıyâmet ne zaman kopacaktır? sorusunu sordu.
– Bu hususta sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ve lâkin ben sana kıyâmetin alâmetlerinden haber vereyim:
Câriye, kendi sahibesini doğurduğu zaman işte kıyâmetin alâmetlerinden birisi budur. (Kim oldukları belirsiz) Koyun çobanları yüksek bina yapmakla yek diğeri ile yarıştığı zaman işte bu da kıyâmetin alâmetlerindendir. Kıyâmetin kopma zamanı Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş şeye dahildir." buyurduktan sonra şu âyeti (Lokman Sûresi'nin 34. âyetini) okudu:
"Kıyâmetin kopma zamanı hakkındaki ilim, şüphesiz Allah indindedir. Gerçekten, yağmuru (dilediği vakit ve istediği yere) O, yağdırır. Kadınların rahimlerindeki yavruları (tüm durumlarıyla) O, bilir, hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez, hiç bir kimse nerede öleceğini bilemez. Muhakkak Allah hakkiyle bilen ve hakkı ile haberdar olandır." (Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadis No: 4044; Sünen-i Tirmizi, Cild 4, Hadîs No: 2305; Sahih-i Buhâri Tecrid-i Sarîh, Cild 1, Hadîs No: 47; İmam Şa'râni, Ölüm, Kıyâmet, Ahiret, Hadîs No: 827, 859, 860, sayfa 449.)
(Sünen-i Tirmizi Cild 4, Hadîs No: 2303)
Manâ'sı: "Enes (ra)'den rivâyet edilmiştir; dedi ki: Resûlullah (sav) şöyle buyurdu. "Yeryüzünde Allah Allah denilmeyinceye kadar kıyâmet kopmayacaktır" (Kenzü'l-İrfan, Hadîs No: 967; Hadis-i Şerif, REH No: 5922, 1723.).
Yeryüzünde Allah Allah diye zikrullah eden olduğu müddetçe kıyâmet kopmaz. Hiç zikreden ve Kâbe'yi tavaf eden kalmazsa kıyâmet kopar.
(Sahih-i Müslim, Cild 8, Hadîs No: 51 (2906)
Manâ'sı: "... Ebû Hüreyre (ra) şöyle dedi: Resûlullah (sav) devs kabilesi kadınlarının kıçları (tekrar) Zu'l-Halasa puthanesinin etrafında (tavâf ederek) çalkalanmadıkça kıyâmet kopmaz" buyurdu.
Zu'l-Halasa, Yemen'in Tebâle mevkiinde, cahiliyet devrinde Devs kabilesinin ibadet edegeldiği bir put idi.
(Sahîh-i Müslim, Cild 8, Hadîs No: 53 (157), s. 444)
Manâ'sı: "... Ebû Hüreyre (ra)'den Resûlullah (sav): "İnsan, diğer bir insanın kabrine uğrayıp da: "Keşke ben bu ölünün yerinde olsaydım!" diye temenni etmedikçe kıyâmet kopmaz" buyurdu.
( Ramuz’ul Ehadis, hadîs-i Şerif, No: 5933, ve 5691; İmam-ı Şa'rânî, Ölüm, Kıyâmet, Ahiret, Hadîs No: 738, sayfa No: 396.)
Kıyâmet yaklaştığı zaman sağ olan insanlar ölen insanlara imrenecek keşke ben de ölmüş olsaydım veya hiç olmasaydım, diye canından bezecek. Bu da günümüzde oluyor. Canından bezip intihar edenlerin sayısı gittikçe artıyor. Bilhassa Avrupa'da en zengin ailelerde de intihar ederek ölenlerin sayısı gittikçe artıyor. Bu da kıyâmet alâmetlerindendir.
(Sahîh-i Buharî, Tecrid-i Sarîh, Cild 1, Hadîs No: 54)
Manâ'sı: "Ebû Hüreyre (ra)'den:
Şöyle demiştir: Meclisin birinde Resûlullah (sav) huzurundakilere söz söylerken nâgehan bir a'rabî gelip "Kıyâmet ne zamandır?" diye sordu. Resûlullah (sav) (sözünü kesmeyip A'râbinin) "ne dediğini işitti, ama sualinden hoşlanmadı." Kimi de: "Belki işitmedi" diye hükmetti. Nihayet [Resûlullah (sav)] sözünü bitirince galiba "O kıyâmeti soran nerede?" diye (yani bunun gibi bir lafz ile) sual buyurdu. (A'râbi): "İşte ben, yâ Resûlullah" buyurdu. (Bunun üzerine) "Emânet zâyi edildi mi, kıyâmete intizâr et." buyurdu. Yine (A'râbi): "Emaneti zâyi etmek nasıl olur?" diye (tekrar) sorunca: "İş, nâ ehle tevcîh edildi mi, kıyâmet'e intizâr et." buyurdu. (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret" Hadîs No: 858, Sayfa No: 465.)
Emanet olarak para, mal, eşya verdiğin adam emanete hıyanet eder, inkâr eder. Bu çoğalır, kıyâmet alâmetidir. Şimdi mahkemede suçu işleyen kendisine para verilip inkar eden, herhangi bir şeyi emanet verip alamayan, emaneti inkar eden gayet çoğalmıştır. Hatta bu öyle olacak ki, emanet verecek adamı bulamayacak dereceye geleceksin.
(Sahîh-i Müslim, Cild 8, Hadîs No: 136 (2952))
Manâ'sı: "Aişe (ra) şöyle dedi: Bedevi Arablar Resûlullah'ın yanına geldikleri zaman ondan: Kıyâmet ne zaman kopacak diye kıyâmeti sorarlardı. Resûlullah da onlardan en genç olan bir insana bakar ve: "Eğer şu yaşarsa ona ihtiyarlık erişmeden üzerinize kıyâmetiniz kopabilir" buyururdu.
Peygamberimiz (sav) kıyâmetiniz diye ayırıyor. Kıyâmet kopma herkese ait. Kıyâmetiniz demek o gelenlere ikaz için söylenilen sözdür.
Nasreddin Hoca'ya kıyâmet ne zaman kopar dediler.
– Hangi kıyâmet buyurdu. Hoca da onların öğrenip amel etmek maksadıyla değil, latife maksadıyla sorduklarını biliyordu. Nasreddin Hoca:
– Karın ölürse küçük kıyâmet koptu, sen ölürsen büyük kıyamet koptu. Sen öldün, çocuklar yetim kaldı, ocağın söndü, elinin altındakilere baktığın kimselere kıyâmet koptu, demektir.
(Sahîh-i Müslim, Cild 8, Hadîs No: 140 (2954))
Manâ'sı: "Ebû Hureyre (ra) hadîs-i Peygamber'e isnad ederek rivâyet etti ki: Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kişi sağmal devesini sağarken sağılan süt, süt kabının ağzına ulaşmadan kıyâmet kopar. İki kimse elbise alışverişi yaparlarken alışverişi henüz bitirmemiş vaziyetteler iken kıyâmet kopar. Kişi kendi su havuzunu düzeltirken henüz oradan çıkmadan kıyâmet kopar."
Deve sağarken, süt kabı dolmadan alışveriş yapılırken, su havuzu yaparken yani herkes işinde gücünde çalışırken kıyâmet ansızın kopar.
Ağlarım kati kati,
Kıyâmetin şiddeti,
Ol günün felâketi,
Şefâat ya Muhammed...
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5594)
Manâ'sı: "Kıyâmet alâmetlerinin birisi de arabın helâk olmasıdır."
(Kenzü'l-İrfan, Hadîs No: 968)
Manâ'sı: "Kur'ân ve Hacer-i Esved, yeryüzünden kalkmadıkça kıyâmet kaim olmaz (kopmaz)."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5937)
Manâ'sı: "Rükn ve Kur'ân (ortadan) kaldırılıncaya kadar kıyâmet kopmaz."
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadîs No: 4045)
Manâ'sı: "Enes ibn-i Mâlik (ra)'den şöyle demiştir:
Dikkat ediniz, ben size Resûlullah (sav)'den işittiğim öyle bir hadîs rivâyet edeceğim ki benden sonra hiçbir kimse onu [Resûlullah (sav)'dan işitmiş olarak] size rivâyet etmeyecektir. Ben o hadîsi (bizzat) Resûlullah (sav)'den kulağımla işittim.
(Âlimlerin ölmesi suretiyle) ilmin kaldırılması, cehaletin ortaya çıkıp çoğalması, zinânın yaygınlaşması, içkinin (alenî olarak) içilmesi ve elli kadının birtek erkek bakanı olacak derecede erkeklerin (sayısının azalıp) gitmesi ve kadınların (çoğunlukta) kalması şüphesiz kıyâmetin alâmetlerindendir."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4597)
Manâ'sı: "Dine önem verilmediği, kan akıtıldığı, zina zahir olduğu güzel yapılar inşa edildiği, kardeşler anlaşmazlığa düştüğü, Beyt-i Atik (Kâ'be) yandığı zaman sizin haliniz ne olacaktır."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4451)
Manâ'sı: "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, gökten taş yağsa mutlaka bir fahişe kadın veya münâfık bir adamın başına düşecek."
Demek ki: Münâfık ve fahişe (zina eden kadın) gayet çok olacak. Yine hadiste, âhir zamanda o kadar münâfık ve âlim çok olacak ki, yeryüzündeki insanların birisini geçersen o biri âlim çıkar. Âlimlerin birisi kâmil ise o biri münâfık çıkar. Yani Âlimlerin yarısı münâfık çıkar.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5943)
Manâ'sı: "Lût kavminin amelini helâl saymaları yüzünden, kavimlerin başları gökten (düşen) yıldızlarla ezilmedikçe kıyâmet kopmaz. (Bu onların üzerine gökten azap ineceğine kinayedir.)"
Yani Lût kavminin yaptığı zinâyı kendileri de yapacak, fakat o hiç ayıp olmayacak. Bu günümüzde var. İngiltere'de erkek erkek ile evlenebilir diye Avam Kamarasında hususi kanun çıktı. Hadîste de Lût kavminin amelini helâl, normal sayıp ayıplık, gizli-saklılık ortadan kalkacak demektir. Bu da günümüzde dediğimiz gibi olmuştur.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5710)
Manâ'sı: Nefsim yed-i kudretinden olana yemin ederim ki, fuhuş, cimrilik su yüzüne çıkmadıkça, emin olan hain, hain olan da emin sayılmadıkça (iyileriniz) vu'ul helâk olmadıkça tuhût (fakir ve cahilleriniz) görülmedikçe kıyâmet kopmaz.
– Vu'ul ve tuhut nedir? diye sordular.
– Vu'ul; insanların şereflileridir. Tuhut; insanların ayaklarının altındadır, onların kıymet verdiği bayağı insanlardır. (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 864, Sayfa No: 466.)
Peygamberimiz (sav)'in okumuşluğu yok. Hiç bir âlim, hoca, bilgin adamdan en ufak bir ders görmemiştir. Arapçanın tümü çok geniş, çok lûgatlı ve en zengin bir lisandır. Onun için arapçada okumuşların bilginlerin lisanı, bir de avam lisanı vardır. Avam lisanı çok zayıf, basittir. Her çocuğun, çobanın ve herkesin konuştuğu lisandır. Okumuş kişilerin milyonda biri bile o geniş lûgat lisanını tam olarak bilemez. Lûgatları, arapça gramerinin tümünü bilmesi, çok büyük bir arabi ilme, çok büyük zekâya, çok uzun müddet onunla çalışması lazımdır. Peygamberimiz (sav)'in de hiç okumuşluğu yok, ömründe hocaya hiç gitmemiş. Kendinin konuştuğu adamlar normal arapça, avam lisanı biliyor. Peygamberimiz(sav) ashaba söylüyor, onlar anlamıyor.
– Ya Resûlullah bu ne demektir, diye soruyorlar. Peygamberimiz (sav) onun manasını onlara anlatıyor, onlar başka yerdeki adamlara söylüyor. En alim, en zengin, dil bilen adamlar duyunca hayret ediyorlar. Bunun hiç okumuşluğu yok, hiç bir hocadan ders almamış, bu kadar zengin lisanı nasıl biliyor, derlerdi. "Muhammed bu sözleri bilmez, gizliden ona bir öğreten var, dediler. Buna kim öğretir konuştuğu adamların hepsi avam, hepsi bilgisiz. Her bilginde bunları bilmeyeceğine göre buna hiç kimsenin öğretmediği kanaatına vardılar. Ayrıca yaşantısı edep, erkan, söz söyleme usulü yerinde ve zamanında hareket, söz, ilgi, bunlarda hiç kimsenin, hiç bir okumuşun, bilginlerin bilmediği yapamadığı incelikte yapıyor, derler. Yine de hayrete düşerlerdi. İşte tarikatın en büyük meyvası budur. Yunus Emre Hz. okumuşluğu yok, buluşları, kasidelerindeki nükteli sözlerini, hiç kimse söyleyemez. Veysel Karani Hz.leri, Ümmü Sinan Hz.'nin hiç okumuşluğu yoktu. Kendisi büyük meşayıh idi. Peygamberimiz (sav)'in hadiseleri çok büyüktür. Bunlara da bütün dünya hayret ediyor.
Bu hadîste ve bir çok bu gibi hadisleri de, Peygamberimiz(sav) söylüyor, ashap anlamıyor. Çünkü arapçanın lûgatı doksan bin kelam üzeredir. Onların bilgisi tahminen ancak yirmi, otuz bin kelam üzeredir. Doksan bin kelamı da ancak çok fazla okumuşların, çok az bir kimsesi bilebiliyor. Peygamberimiz (sav)'in bunu bilmesine bütün küffar alemi şaşırıyor. İşte bu hadîste de vuul ve tuhul nedir? diye soruyorlar. Peygamberimiz (sav) onlara cevap veriyor. Kur'ân'da en az zengin, en güzel, en kibar konuşmalar konuşulmuş, bunu Muhammed'in konuşmasına imkan yoktur, derler. Hadîs-i Şeriflerde yine aynı, onun için hayrete düşer, içinden çıkamazlardı. Kur'ân'ın ve hadîslerin misli onun için gelmez... Ahmed-i Ştak der ki:
Var ise Kur'ân'ın misli getirin,
Başınıza kül elende oturun, diyor.
(Sünen-i Tirmizi, Cild 4, Hadîs No: 2306)
Manâ'sı: "Ebû Hüreyre (ra)'den rivâyet edilmiştir; dedi ki: Resûlullah (sav) şöyle buyurdu. "Yeryüzü, altın ve gümüş üstüvaneler şeklinde ciğer pare (define ve maden) lerini kusacaktır. (İşte şimdi madenleri, altın madenlerini çıkarıyorlar. Yer onları kusmuş oluyor.) Hırsız gelip "bunun yüzünden elim kesildi" diyecek, katil gelip "bunun yüzünden idam edildim" diyecek; akrabası ile alâkasını kesen gelip "bunun yüzünden akrabam ile alâkamı kestim" diyecek ve sonra o (yeryüzünün maden veya definesi)nden hiçbir şey almadan bırakıp geçecekler." (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 856, Sayfa No: 454.)
Yeryüzü define ve madenleri kusup dışarı çıkaracak. Bu maden ve defineler yeryüzüne çıkınca herkes haksız olarak ona sahip olmak isteyecekler. O yüzden de cezalandırılacaklar. Cezalanmayanlar da haksız olarak yine ona sahip olacaklar.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4452)
Manâ'sı: "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, kazandığı mala, helâlden mi, yoksa haramdan mıdır aldırış etmeyecek."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4453)
Manâ'sı: "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, fâiz yiyenden başka hiç kimse kalmayacak, fâiz yemezse bile tozundan kendisine isabet edecek."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 916)
Manâ'sı: "(Kıyâmet yaklaştığında) çok şiddetli harp ve dehşet vaki olduğu zaman Allah, Dımışk'tan arabların en şerefli ve en güzel ata binen ve silah kullanan Mevâli (adındaki) İshak (as) neslinden ve Şam (kürtlerinden) kabilesini gönderip onlarla bu dini teyid eder; zafere kavuşturur!"
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4454)
Manâ'sı: "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, akılsızlardan söz sahibi emirler (kral, padişah) olacak iyi kimseleri seviyor gözüküp, kötülüklerine öncelik tanıyacaklar. Namazı vaktinde kılmayacaklar. Kim bu zamana erişirse, sakın insanların reisi, memur (vergi) toplayıcısı, hâzin (sultan vekili) olmasın."
Bilâl Babamın vaaz band’ından alınan hadîsler:
Hadîs-i Şerîf:
"Âhir zamanda ümmetimin hayırlısı üç dört evli köylerde kalır".
Yine Hadîs-i Şerîf:
"Âhir zamanda ümmetimin hayırlısı bir bölük mal ile dağ başında kalandır".
Yine Hadîs-i Şerîf:
"Âhir zamanda çarşıda gezen kadınların başları deve hörgücü gibi olur. Yolda giderken aynı devenin baktığı gibi bir sağına, bir soluna döner bakar. Siz o zamanda olursanız onların olduğu bölgede oturmayın." (Muhammed Bilâl-i Nadir Hazretleri'nin vaaz bandından alınmıştır.)
Bu hadîslerin hepsinden anlaşılıyor ki bunların olduğu yerden uzakta olup bir bölük mal ile dağ başında kalan hakiki mü'mindir.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5596)
Manâ'sı: "Haine güvenilip doğruya ihanet edilmesi de kıyâmet alâmetlerindendir."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5936)
Manâ'sı: "Ehli beytimden bir adam yeryüzüne hakim oluncaya kadar kıyâmet kopmaz. Tam manasıyla hakim olacak, önceden zulûmle dolu olduğu gibi, dünyanın her tarafını adaletle dolduracak. Hükmü tam yedi yıl sürecek."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5920)
Manâ'sı: "İnsanlar, mescidlerde, birbirlerine karşı övünmedikçe kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5921)
Manâ'sı: "İnsanlar bol rahmete kavuştukları halde yerleri hiç bir şey vermeyecek. (Böyle bir vakte kadar) kıyamet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5595)
Manâ'sı: "Kişinin mescidin yanından geçtiği halde içinde iki rek'at namaz kılmaması, tanıdıklarından başkasına selam vermemesi, delikanlının yaşlıyı işlerinde koşturması kıyâmet alâmetlerindendir."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5600)
Manâ'sı: "Minberlerinizin hatibleri çoğaldığı, âlimlerinizin idarecilere meyil ettikleri zaman, haram olan şeyleri onlara helâl, helâl olanları da haram ederek arzularına göre fetva verdikleri zaman (yine) âlimleriniz sırf dinar ve dirhemleriniz için öğrettikleri zaman, bir de Kur'ân-ı ticaret vesilesi edindiğiniz zaman (bilin ki) kıyâmet yaklaşmıştır."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5685)
Manâ'sı: "Beni gerçekte gönderene yemin olsun ki, benden sonra ümmetim öyle bir zamanla karşılacak ki, o zamanda haram para kazanılacak, kanlar dökülecek, Kur'ân yerine şiirler okunacak."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5945)
Manâ'sı: "Kıyâmetten önce yüzyıl Allah'a, ibadet edilmeyecek de ancak ondan sonra kıyâmet kopacak."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1610)
Manâ'sı: "Kıyâmet öncesi selamlaşmak hususi kişilerle olacak. Ticaret yaygın hal alacak, o kadar ki kadın bile ticarette kocasına yardım edecek. Akraba ile ilgi kesilecek, yalan şahitlik zuhur edecek, gerçek şehadette bulunulmayacak, kalem zahir olacak, katipler çoğalacak da eline kalem alan kitap yazacak." (Hadîs-i Şerif, REH No: 409, İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 845, Sayfa No: 461'de az değişiklikle rivayet edilmiştir.)
Onun için her kitab okunmaz, bâtıl mezhebler dediğimiz 72 mezheb İslâm'dan uzak ama kendilerine sorarsan en müslümanı, en iyisi onlardır. Âyete, hadîse uygun olarak yazılan kitap makbuldür, diğerleri bâtıldır. Ne kadar dini kitap olursa olsun, âyetle hadîsle yazılmamışsa bâtıldır.
İnsan zenginledikçe yaşlandıkça dünya hırsı, dünya sevgisi artar. O hırs ister ki hiç yapmasın asgariye düşürsün. Halbuki fitre, zekat sadakanın dışında infak, yedirmek, içirmek, dağıtmak. O da Allah'ın emridir. Malının fazlasını dağıtmanızı Allah emrediyor (Sûre-i Bakara, Âyet 267.) kendisi normalini yerine getirmeden kaçınıyor.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 4450)
Manâ'sı: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kalbleri acem kalbleri olacak (riya ve kibirle dolu olacak.)
– Acem kalbleri ne demektir? diye sordular.
– Dünya sevgisi! buyurdu.
Adetleri ve gidişatları da Arap (bedevî) adeti olacak, ellerine bir rızık geçince onu hemen hayvana yedirecekler. Onlar cihadı zararlı, zekâtı da altından kalkılamayacak bir vergi kabul edecekler."
Ahlak-ı Zemime'nin en sonu ve hepsinin başı da dünya sevgisidir.
Şimdi apartmanın mâli değeri (satış kıymeti) üzerinden zekât verilmezmiş. Aylık geliri, senede ne tutuyorsa ondan zekât verilirmiş, öyle söylüyorlar. Çünkü apartman sahipleri dairenin(apartmanın) değerinden verirse çok para tutacak o da altından kalkılamayacak bir yükmüş gibi ağır geliyor. Hiç düşünmez ki, hepsini dünyada bırakıp kendine nasip oldu ise bir kefen ile gidecek; nasip değilse o da eline geçmeyecek. Allahu Teâlâ'ya hesap verecek. Zekatı çok verirsen cezası yok, mükafatı çok, az verirsen, hiç vermezsen mesuliyeti çok, cezası çok.
Peygamberimiz (sav) her şeyi Allahu Teâlâ on'a ayırdı. Dokuzu şundadır: Birisi diğer nastadır buyurdu. Cimrilik ondur, dünya sevgisi ondur, dokuzu acemde birisi sair nasta; hasetlik ondur, dokuzu ulemada birisi sair nastadır. Cömertlik ondur, dokuzu Afrika'da bir devlet ismi olacak (Sudan olsa gerek) onda birisi diğer bir nasta. Böyle on on devam ediyor. Bu hadîste de (acemlerin İran'lıların dünyayı çok sevip dünya malını Allah yolunda harcamayıp nekes, cimri, mıhrız olurlar diye buyuruyor.)
İnsanın yiyeceği şeyi hayvana yedirmesi harb zamanında harpten geri durup, kaçması, zekâtı da çok zor, altından kalkamayacak olarak kabul etmesi ve zekâtı verirken koyun veya keçiden koca, ihtiyar olanları zekât vermesidir. Malının hepsini böyle hesap eder. Karşısındaki bir adammış onu da kandırıyor zannı ile tam vereceğine az vermeyi gözü açıklık sayar. Bu da Allah'ın (cc) ağrına gelir. Fitresini, zekatını tamı tamına hesap edip, eksik vermeyen cimri, (mıhrız) sayılmaz, cömert de sayılmaz. Cömert, Allah'ın dediğinden kat kat fazlasını defalarca verendir. Cimri; Allah'ın dediğinden noksana düşürecek şekilde kısar, kısar, kısar. Herkes ilk bakışta bunun çok az olduğunu bilir. Tam veren cimrilikten kurtulur.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1724)
Manâ'sı: "Ma'murelerin harab edilmesi, harabelerin tamir edilmesi, cihadın terk edilmesi, kişinin emanetleri devenin ağacı kemirdiği gibi kemirmesi; emanete hainlik etmesi kıyâmet alâmetlerindendir."
İyi yapılmış binaların şehirlerin harap olması, harbte bomba atıldığı zaman bu oluyor. Harabelerin tamir edilmesi, yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş binaları, eski eserleri koruma dernekleri turist çekmek için tamir ettiriyorlar. O zaman harb terk edilir, dilde cihad olur, fiilen olmaz. Emanete hıyanet edenler çoğalır, bunların hepsi kıyâmet alâmetidir.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5941)
Manâ'sı: "Kalpler birbirini tanımaz, sözler birbirini tutmaz; aynı baba ve anneden olan kardeşler dinde anlaşamaz (hale) gelinceye kadar kıyâmet kopmaz."
Peygamberimiz (sav) buyuruyor. Kalpten kalbe yol gider. (Kitabımızda açıkladık.) Peygamberimiz (sav)'in kalbine Cebrail (as)' ın bildirmesini Hz. Ali (ra) kalbinde bildi. Bu nasıl oluyor diye Peygamberimiz (sav)'ye sordular. Peygamberimiz (sav): Bu hadîsi okudu. "Kalpten kalbe yol gider", Cebrail (as) benim kalbime söyledi. Benim kalbimdekini senin kalbin aldı. Âhir zamanda ise bu böyle olmaz. Kalpler birbirini tanımadığı gibi birbirlerinin arkasında namazı kılmaz. Camilerini ayırır, sözleri birbirini tutmaz. Çünkü parti ayrı, görüş ayrı karşıdakinin görüşü âyete, hadîse ne kadar uygun gelse haklı, doğru olsa kendi görüşüne ters ise kabul edilmez. O biri de buna karşı öyledir. Aynı baba ve anneden olan kardeşler partisi ayrı islâmi görüşü ayrı oluyor. Vehhabî, Şii, Dar'ül harpçi gibi her kardeş bir fikir benimsemiş, anne ve babadan kardeş hem de müslüman. Ama görüşler birbirine ters oluyor.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5940)
Manâ'sı: "Zûhd (ve takvâ) kuru sözden, Vera (şüpheli olan şeylerden sakınmak) (bunlar basit) yapmacıktan ibaret oluncaya kadar kıyâmet kopmaz."
Allah için dünyayı terk edip herşeyi inceleyip tam çalışan zühd ve takva sahibi bunu yapmacıktan yapıyor, görünür. Kula beğendirir, Allahu Teâlâ'ya beğendirmez. Çünkü tam yapmıyor riya ve gösteriş dolu. Verada aynı şüpheliden sakınacağı yerde kesinlikle nehyedilenden, Allahu Teâlâ'nın yasakladığından sakınmıyor. O da yapmacık, o da uydurmadır. Halka müslümanlara gösteriştir. En iyisini yapıyor görünür en ufak şüpheliden sakınıyormuş gibi yapar, ama en büyüğünden sakınmaz.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5923)
Manâ'sı: "Zaman(lar) kısalıncaya kadar (yani) bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi, bir gün bir saat gibi, bir saat bir ateş tutuşması (gibi) kısalmadıkça kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerif, No: 411, İmam Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 682, Sayfa No: 374.)
Şimdiki fen zamanı kısaltıyor. Gideceği yolu otobüs, taksi, teyyare ile gidiyor. Zamanın mekana, mekanın zamana tebdil olması değilde, fen uzun zamanda yapılacak şeyi kısaltıyor. Telefon, telsiz, televizyon, radyo bunlar da aynıdır. Peygamberimiz (sav) bunların çıkacağını uzun zamanı kısaltacağını söylüyor.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 410)
Manâ'sı: "Kıyâmet yaklaştığında, müslümanın rüyası yalana çıkmayacaktır; en doğru rüyayı en doğru konuşanınız görecektir! Gerçek müslümanın rüyası, nübüvvetin kırk beş parçasından bir parçasıdır. Rüya üç kısımdır. Salih rüya; bu Allah'tan bir müjdedir. Hüzün veren rüya ki, bu da şeytandandır. Bir de kişinin kendi kuruntularından gördüğü rüya. Kişi hoşlanmadığı bir rüya görürse, kalksın okuyup üflesin, kimseye onu anlatmasın. Rüyada kendini bağlı görmeği sev, boyundaki bağdan hoşlanma. Rüyada ayaktaki bağ dinde sebattır. (Hadîs-i Şerif, REH No: 408.)
(Ramuz’ul Ehadis , Hadîs-i Şerîf, No: 497)
Manâ'sı: "Kıyâmet yaklaşınca ölüm, ümmetimin iyilerini, sizin hurma tabağından iyilerini seçtiğiniz gibi seçer."
Kıyâmet yaklaşınca ümmetin içindeki iyiler ölmeye başlar. Seçilir. Seçile seçile yeryüzünde Ka'be'yi tavaf eden kalmaz. Zikrullah tamamen kesilir, unutulur. Hiç bir toplum halakayı zikir yapmaz. Allahu Teâlâ başlarına çeşitli müsibetler verir, yine ayıkmazlar. En sonunda Allahu Teâlä bir rüzgar estirir. Yaşlı ve ihtiyarların akıl baliğ olmamış çocukların hepsi ölür. Bir de "Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resûlullah" diyenlerin hepsi ölür, imanlı bir tek kişi kalmaz. Rüzgar hepsini öldürür. Yeryüzündeki insanlardan hiç bir mü'min müslüman kalmayınca sadece o kâfirler kalınca kıyâmet onların üzerine kopar. (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 689, 692, Sayfa No: 378.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1077)
Manâ'sı: "Kıyâmet kopması yaklaştığı halde insanların dünyaya karşı olan hırsları gitgide daha da artmaktadır. Allah'tan (her gün) biraz daha uzaklaşmaktadırlar."
Dünya malı, kazancı, sevgisi gittikçe artacak o artınca haliyle Allah sevgisi azalacaktır.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 6308)
Manâ'sı: "Salihler bir bir gidecek, geride arpa veya hurma molozları gibi yaramayanlar kalacak. Allah onlara kıymet verip aldırmayacaktır" (Hadîs-i Şerif, REH No: 6309.).
İyiler, ameli salih işleyenler, Allah'a sevgili olanlar, dünya yüzünden gidecek, geride seçile seçile yiyecek ekecek işe yarayacak hurma arpa (molozları) döküntüleri, işe yaramayanları gibileri kalacak. Onlara da Allahu Teâlâ acımaz. Kıyâmet onların başına kopar demektir.
(Ramuz’ul Ehadis,Hadîs-i Şerîf, No: 3468)
Manâ'sı: "Kıyâmet alâmetleri birbiri ardınca çıkacak, tıpkı kopan boncuk dizisi gibi. Kıyâmet alâmetleri birbirini takip edecek ardı arası kesilmeden." (İmam Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 866, Sayfa No: 467.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5924)
Manâ'sı: "Kıyâmete kadar ümmetimden bir taife devamlı olarak herkese karşı galip bir durumda olacak; kendilerine dolap çevirenlere de yardım edenlere de aldırmayacaklar."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5935)
Manâ'sı: "Sığırlar gibi dilleri ile yiyen obur bir kavim gelinceye kadar kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5938)
Manâ'sı: "Yetmiş yalancı (peygamber) çıkıncaya kadar kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5939)
Manâ'sı: "Kişi elli kadının işini görünceye kadar kıyâmet kopmaz."
Büyük fabrika ve iş yerlerinde bulaşık yıkama, çamaşır yıkama gibi şeyler elektronik olarak yapılıyor. Bir kişi elli kadının yaptığı işi yapabiliyor.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5942)
Manâ'sı: "Kadına karşı olan kıskançlık (nefsâni yönden) aynı şekilde çocuk (lara) da duyulmadıkça kıyâmet kopmaz."
Kötü kadınlara karşı herkes birbirini kıskanır, zina ederler. Çocuklara karşı da aynı zinayı yaparlar demektir. Bu zamanemizde çok vardır.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5601)
Manâ'sı: "Yağmurun çok bitkinin az, okuyucuların çok , fakihlerin az, emirlerin çok, eminlerin az olması da kıyâmet alâmetlerindendir."
Yağmur çok oluyor, bitkilerde hastalık oluyor, ilaçla zor kurtuluyor, Kur'ân okuyanlar çok; üzerinde durup onunla amel eden, sünneti Resûlullahı yapan, öğreten, gösteren az, padişahların ve cumhurreislerinin çok; onların içinde emniyet edilecek az olur. Bunlar kıyâmet alâmetlerindendir.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 6068)
Manâ'sı: "Hırsızlıktan beri olup malı çalınan kişi; töhmet içinde olacak, hatta bu hırsızdan daha suçlu sayılacaktır. (Kıyametin bir alâmetidir)"
Hırsız iftira edip adamı suçlu çıkaracak yalancı şahitleri ile malı çalınan hırsızdan daha fazla hakaret görecek. O da kıyâmet alâmetidir.
[Sahîh-i Müslîm, Cild: 8, Hadîs No: 39 (2901)]
Manâ'sı: "Bize Sufyân ibn-i Uyeyne, Fırât el Kazzâz'dan, o da Ebu'l Tufeyl'den tahdis etti. Huzeyfetu'bnu Esîd el-Gıffârî (ra) şöyle dedi: Bizler (kıyâmet hakkında) müzakere eder halde iken Peygamberimiz (sav) apansızın üzerimize çıkageldi ve: "Neyi müzakere ediyorsunuz?" diye sordu. Orada bulunan sahâbiler: "Kıyâmeti müzakere ediyoruz" dediler. Peygamberimiz (sav): "Sizler daha evvel on alâmet müşahede etmedikçe asla kıyâmet kopmayacaktır." buyurdu. Ve şunları zikretti: "Duhan (duman), Deccal, Dâbbe-tül-ard, güneşin mağribden (batıdan) doğması, İsâ Aleyhisselamın nuzûlü (yere inmesi), Ye'cûc ve Me'cüc'ûn çıkması, biri şarkta, biri garbta, biri de Arap yarım adasında olmak üzere üç husûf ya'ni arzın çöküntüsü. Bu alâmetlerin sonuncusu ise Yemen'den çıkıp da insanları toplantı yerlerine doğru önüne katarak süren bir ateştir. (Hadîs-i Şerif, REH No: 1371, REH No: 5932, REH No: 3040, Sünen-i İbn-i Mâce, Cild: 10, Hadîs No: 4055, İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 839, Sayfa No: 459.)
Duman, Deccal, Dâbbe-tül-ard (yer canavarı) güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın inmesi, Ye'cûc-Me'cûc (ufak ve gayet çok adamların çıkması), doğuda, batıda, Arabistan'da üç yer, yere çöküp kaybolacak, Yemen'den çıkıp insanları sürükleyip götüren bir ateş o da harptir. Yemen'den çıkan harp ilerleyip çok yere yayılacak.
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadîs No: 4042)
Manâ'sı: "Avf ibn-i Malik el-Eşeai (ra) şöyle demiştir: Resûlullah (sav) Tebük savaşında deriden (mâmul) bir çadırda iken yanına gittim ve kapısının önünde durdum. Resûlullah (sav):
– (Çadıra) gir Yâ Avf buyurdu. Ben:
– Vücudumun tümüyle mi (gireyim)? Yâ Resûlullah, dedim O:
– Vücudunun tümüyle gir, buyurdu. Sonra:
– Yâ Avf kıyâmetin kopması yaklaştığı sıralarda (onun alâmetleri olmak üzere şu) aralıklı meydana gelecek altı şeyi belle:
1. Birisi benim ölümüm buyurdu.
Avf, demiştir ki:
– O öyle söyleyince ben şiddetli üzüntümden perişan oldum. Sonra O, De ki:
Bu bir sonra (ikincisi)
2. Kudüs'ün fethi
3. Sonra (üçüncüsü) içinizde meydana gelecek ve Allah'ın onunla sizin çoluk çocuklarınızı ve nefislerinizi şehid edip amellerinizi temizle-
leyeceği bir hastalıktır.
4. Sonra (dördüncü) içinizde (çokça) mallar olur. Hatta bir adama (karşılıksız) yüz dinar (altın) verilir de o (bunu az görüp) öfkelenmeye başlayacaktır.
5. (Beşincisi) aranızda meydana gelecek öyle bir fitne ki, içine girmediği bir müslüman evi kalmayacaktır.
6. (Altıncısı) Sonra sizinle Ben-î Esfer arasında sulh olacak. Bilahare onlar barış andlaşmasını bozarak size hıyânet edecek ve her bayrağın altında oniki bin kişilik kuvvet olmak üzere seksen kumandan bayrakları altında üzerinize yürüyeceklerdir", buyurdu
(Sahîh-i Buhari, Tecrid-i Sarih, Cild 8, Hadîs No: 1313, Ramuz’ul Ehadis,Hadîs-i Şerif, No: 1017, 3695, 3696, İmam Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 761, Sayfa No: 417.)
(Sahîh-i Müslîm, Cild 8, Hadîs No: 8 (2884))
Manâ'sı: "Aişe (ra): Resûlullah (sav) uykusu içinde irkilip sıçradı. Biz:
– Yâ Resûlullah sen uykun içinde şimdiye kadar yapar olmadığın bir şey yaptın dedik. Bunun üzerine kendisi:
– "Hayret verici bir hadise gördüm. Ümmetimden bir takım insanlar Kâ'be'ye sığınmış bir adam sebebiyle Kâ'be'yi kasdederek geliyorlar. Nihayet onlar Beydâ'ya ulaştıkları zaman yere batırıldılar." buyurdu. Biz:
– Yâ Resûlullah! Şüphesiz ki yol bir çok insanları bir araya toplayabilir. (Onlar ne olacak?) dedik. Resûlullah:
– "Evet, onların arasında bilerek bu işe kasdedip gelenler, icbar edilerek götürülenler ve onların kafilesinden olmayan diğer yolcular da vardır. Bunların hepsi bir helâk ile helâk olacaklar da kıyâmet gününde çeşit çeşit çıkış yerlerinden çıkacaklar. Allah onları niyetlerine göre diriltecektir." buyurdu.
(Sahîh-i Müslim, Cild 8, Hadîs No: 9 (2885)
Manâ'sı: "Usâme (ra)'den (şöyle demiştir): Peygamberimiz(sav) yüksek bir mahalden Medine evleri arasında yükselen köşklere baktı da sonra: "Benim görmekte olduğum helâk yerlerini sizler görebiliyor musunuz? Ben evlerinizin aralarına dökülen fitne ve felaket mahallerini, şiddetli yağmur sellerinin açdığı yaralar gibi görüyorum." buyurdu. (İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 671, Sayfa No: 368.)
(Sahîh-i Buharî, Tecrid-i Sarih, Cild 5, Hadis No: 696)
Manâ'sı: "Adiyy İbn-i Hatêm (i Tâî) (ra)'den şu haber rivâyet edilmiştir:
(Bir kere) ben, Resûlullah (sav)'in yanında iken Huzûru Saâdete iki kişi geldi. Bunun birisi (ortalığın) fakr-û ihtiyâcından yana yakıla bahsediyordu. Öbürüsü de yol kesildiğinden (emniyet ve asayiş bulunmadığından) şikayet etmişti. Resûlullah (sav) (bunlara cevap verip) buyurdu ki:
– Amma kat'-ı tarîk mes'elesi: (çok sürmez), az sonra sana bir zaman gelir ki, o vakit ticaret kervanı kimsenin himaye ve kefâletine muhtaç olmayacak ta Mekke'ye kadar çıkar (gider). Ortalığın müzayakasına gelince: Sizin biriniz (elinde) sadakasıyla (kapı kapı) dolaşıp da kendisinden bu sadakayı kabul edecek bir kimse bulamayacak bir halde müreffeh günler gelmedikçe kıyâmet kopmaz. Sonra sizden biriniz (âhirette) Allahu Teâlâ'nın Divân-ı Sübhânîsinde muhakkak durur. Hem de Allah ile kendi arasında ne bir hicab, ne de Allah kelâmını tercüme edecek bir tercüman bulunmayarak duracaktır. sonra Cenâb-ı Mevlâ o kula:
– Sana ben mal vermedim mi? diye her halde sorar. O kul da:
– Evet, (verdin Allah'ım) diye muhakkak cevap verir. Sonra Hakk Teâlâ:
– Sana ben Peygamber göndermedim mi? diye elbette sorar. O kul da:
– Evet (gönderdin Rabbim) diye şüphesiz cevab verir. Bu halde o kimse sağına bakar, Cehennem ateşinden başka birşey göremez. Sonra soluna bakar, cehennem ateşinden başka bir şey göremez.
Ashâbım! Şimdi sizin her biriniz tek bir hurmanın yarısı ile bunu da bulamazsa güzel sözle olsun kendisini cehennem ateşinden korusun!" (İhyau Ulumi'd-din, Cild 4, Hadîs No: 658, Sayfa No: 932, Hadis-i Şerif, REH No: 5927.)
(Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarîh, Cild 9 Hadîs No: 1468)
Manâ'sı: "Ebû Hüreyre (ra)'den rivâyete göre, Resûlullah (sav):
"Kıyâmet kopmaz, ta ki siz Arablar yabancı milletlerden Hüz ve Kirman halkı ile mühârebe etmedikçe" demiş (ve bu iki iklim halkını) yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük, yüzleri –deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi– kalın etli, ayakkabıları da yün (keçe-çarık) diye tavsif buyurmuştur." (Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerif, No: 5930-5931, İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret" Hadîs No: 769, Sayfa No: 423.)
(Kenzü'l-İrfan, Hadîs No: 969)
Manâ'sı: "Ahirzamanda bir takım âbid (ibadetçi) zuhur eder ki, faraiz-i diniyyesini (dini farzların) olsun öğrenmemiştir. Kezalık (aynı şekilde) bazı kurraya (ilimle uğraşanlara) tesadüf olunur ki fısk ile âlûdedir (bulaşık haldedir) (fasık alim olur)." (Hâkim, müstedrek, IV, 315.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5929)
Manâ'sı: "Yahudilerle çarpışmadıkça, hatta taş "İşte Yahudi arkamdadır, öldür onu!" demedikçe, kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadis-i Şerîf, No: 5944)
Manâ'sı: "Çocuk isyankar, yağmur sıcak olmadıkça, kötüler yaygın hale gelmedikçe, iyilere kızılmadıkça, küçük büyüğe saygısız olmadıkça, kötü kişi namuslu kişiye karşı cüretkar olmadıkça kıyâmet kopmaz." (İmam-ı Şa'rânî, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 862, Sayfa No: 466.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5947)
Manâ'sı: "İblis, âlimlerin kılığına girerek; falanoğlu falan bana Allah'ın Resûlünden şöyle şöyle nakletti, deyip yolda dolaşıncaya kadar kıyâmet kopmaz."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 751)
Manâ'sı: "Şamlılar fesada uğrayınca artık sizde hayır yoktur. Kıyâmet kopuncaya kadar, ümmetimden bir taife (daima) muzaffer olacaktır, onlara entrika ve hile dolapları çevirmek isteyenler onlara bir zarar veremeyeceklerdir."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1608)
Manâ'sı: "Kıyâmetten önce bir takım kıtlık yılları vardır. O yıllarda, emin (doğru) olan kişi itham edilecek, hain kişi emin kabul edilecek, yalancı kişi doğrulanacak, doğru söyleyen yalanlanacak, o devirde Ruveybize söz sahibi olacak. O taraftakilerden biri tarafından:
– Ey Allah'ın Resûlü, Ruveybize nedir? diye soruldu. Allah'ın Resûlü:
– Âmmenin (yani devlet) işinde konuşma yetkisi olan beyinsiz kişidir, buyurdular." (Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerif, No: 1577, İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 669 Sayfa No: 367.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1611)
Manâ'sı: "Kıyâmetten önce karanlık geceler gibi fitneler zuhur edecek, o devirde kişi sabahleyin mü'min kalkacak, akşamleyin kâfir olacak, akşam mü'min olarak yatacak sabahleyin kâfir olarak kalkacak. O fitneler zamanında oturan, ayakta durandan, fitne zamanında ayakta duran yürüyenden: fitne hengâmesi sırasında yürüyen koşandan hayırlı olacak. Binâenaleyh, yaylarınızı kırınız; okun kirişlerini koparınız, kılıçlarınızı taşa çarpınız. O fitnecilerden biri herhangi birinizin evine girerse o Adem oğlunun iki çocuğunun en iyisi olmaya çalışsın. (yani o zamanda evinizin köşesinden ayrılmasın) (Hadîs-i Şerif, REH No: 5740, İmam-ı Şa'râni, "Ölüm-Kıyâmet-Âhiret", Hadîs No: 684 Sayfa No: 375.)
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 5597)
Manâ'sı: "Kötü komşuluk, akrabadan alâkayı kesmek, cihâd etmemek, dinle dünyalık edinmek, kıyâmet alâmetlerindendir."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 3727)
Manâ'sı: "Benden sonra bir çok fitneler zuhur edecek, onlardan biri de Ehlâs fitnesidir. O fitnede harp (ve) kaçış olacak. Ondan sonra daha şiddetli bir fitne baş gösterecek. Sonra bir fitne daha... İşte fitne bitti, dendikçe, bitmeyecek, yine devam edecek. İçine girmedik ev kalmayacak; bulaşmadık hiç bir müslüman da görülmeyecek. Bu fitne Ehl-i beytimden bir müslüman (Mehdî) nın çıkmasına kadar devam edecek."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 3093)
Manâ'sı: "Benden sonra size dört fitne gelecektir, dördüncüsü sağırlık ve körlüktür! Bu ümmetime öyle bir belâ getirecekki, (bu belâ) onları yılan gibi kıvrandıracak; dine uygun olan prensipler inkâr edilecek, uygun olmayanlar kabul görecek. Kalbleri aynı bedenlerin öldüğü gibi ölecek."
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs-i Şerîf, No: 1431)
Manâ'sı: "Bir fitne gelecek (tüm) kulları berhava edecek, ancak âlim ilmi sayesinde ondan kurtulacak."