27 Ekim 2016 Perşembe

Kuran-ı Kerim'de Helal Lokma ve Dua Hakkında


DUALARIMIZ NEDEN KABUL OLMUYOR DİYE DÜŞÜNÜYORSANIZ YEDİKLERİNİZE VE HALİNİZE ÇEKİ DÜZEN VERİN......

Ve yine Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, size rızık olarak verilenlerin temiz olanlarından yiyiniz." (Tâhâ, 20/81)

Bu ayetleri okuduktan sonra Allah Resulü s.a.v., uzun bir yolculuğa çıkan, saçı başı karışmış, toza batmış, ellerini göğe kaldırmış, 'Ey Rabbim, ey Rabbim.' diye dua eden bir adamdan bahsetti ve şöyle dedi: "Bu kimsenin yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş, duası nasıl kabul olsun?



Allah insanlara rızıkların güzel ve temiz olanlarından yemeyi ve buna karşılık da şükretmeyi emretmiştir. Helâl yemek duanın ve ibadetin kabulüne sebeptir.

Haram yemek ise bunların geri çevrilmesine, kabul edilmemesine sebep olur. Allah Resulü bu çok hassas ve önemli olan noktaya şu şekilde dikkatleri çekmiştir: "Ey insanlar, şüphesiz Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder.

Şüphesiz Allah, müminlere, peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiştir. Allah şöyle buyurmuştur: Ey peygamberler, güzel rızıklardan yiyin, sâlih amel işleyin, ben sizin yaptıklarınızı bilirim." (Mü'minûn, 23/51).

ZÂRURET HÂLİ

Yukarıda zikrettiğimiz bütün bu haramlar, normal durumlar içindir. Zaruret hâlinin ise, kendisine mahsus hükümleri vardır. Zaruret hâlinden maksat, açlık ve susuzluğu giderecek, hastalığı tedavi edebilecek helâl bir nesnenin bulunmaması (gibi çok özel bir durumdur) hâlidir.

Açlık ve susuzluk:

Ölmeyecek kadar yiyip içmek her insan için farzdır. İnsan bu sayede oruç tutmaya, namaz kılmaya muvaffak olur. İnsan yiyecek ve içecek helâl bir şey bulamazsa, haram olan şeyden de ölmeyecek kadar yiyip içebilir. Bu yiyişin ve içişin ölçüsü ise, ölmeyecek, hayatını devam ettirecek miktardır. Daha fazlasını yiyip içmek helâl olmaz. Çünkü zaruretler kendi miktarlarıyla takdir olunurlar. Helâl yiyecek ve içeceklerden ise, kuvvetini artırmak için doyuncaya kadar yiyip içmek mubahtır. Şu kadar var ki, Hadis-i Şerif’te de bildirildiği üzere helâl dahi olsa, bir Müslüman’ın tıka basa yemesi doğru bulunmamış, midenin üçte birinin yiyecek, üçte birinin içecek ve üçte birinin de nefes için ayrılması tavsiye edilmiştir. .

Tedavi zarureti:

Tedavi için temiz olan ilâçları yiyip içmek, kullanmak câizdir. Peygamber Efendimiz s.a.v.: "Ey Allah'ın kulları, tedavide bulununuz. Çünkü Allah Teâlâ, hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, onun için bir deva ve ilâç da yaratmamış olsun. Yalnız bir hastalık müstesnadır. O da ihtiyarlıktır." buyurmuştur. Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre helâl ve temiz olmayan şeylerle tedavide bulunmak caiz değildir. Meselâ şarap ve benzeri haram şeylerle tedavide bulunmak haram kılınmıştır. Peygamber Efendimiz s.a.v. Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Haram ile tedavi olmayınız, şüphesiz ki Allah sizin şifanızı size haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır."

Peygamber Efendimiz s.a.v.'e, ilaç için şarap yapmanın hükmü sorulduğunda, "Şüphe yok ki o deva değil, bir derttir." buyurmuştur. Şu kadarı var ki, bazı âlimlere göre başka bir ilaç bulunmadığı zaman, Müslüman ve uzman bir doktorun göstereceği lüzum üzerine câiz olabilir. Ameliyat olacak hastaların bayıltılmasında zaruret olduğundan narkoz gibi uyuşturucu maddelerin kullanılmasında mahzur yoktur. Nitekim, Peygamberimiz s.a.v. erkeklere ipek giymeyi haram kıldığı halde, cild hastalığı sebebiyle Abdurrahman bin Avf ve Zübeyr bin Avvâm gibi bâzı sahabîlerin giymesine müsaade etmiştir. Haram olan bir şey'i ilâç olarak kullanmanın bazı şartları vardır:

1. Bu ilâç kullanılmadığı takdirde, insan hayatının ve sıhhatinin hakikî bir tehlike içinde olması...
2. Onun yerini tutacak helâl bir ilacın bulunmaması...
3. Bu ilâcı, dindarlığına ve ihtisasına güvenilir bir Müslüman doktorun tavsiye etmesi...

Bu üç şartın bulunması hâlinde, haram maddelerle de tedavi câiz olur. Görülen lüzum üzerine bir uzvuna ameliyat yapılacak bir kimseye aklını giderip bayıltacak bir ilâç verilmesinde de (narkoz) bir sakınca yoktur.

İÇECEKLER

İnsanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sağlığa zararlı olan şeyleri yemek, içmek haramdır. Bu itibarla İslâmiyet, sarhoşluk veren her çeşit içkiyi haram kılmış, içilmesini yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız. Şarap ve kumarla şeytanın yapmak istediği tek şey, sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak, sizi Allah'ı zikretmekten ve namazdan alıkoymaktır. Artık bu habis şeylerden vazgeçtiniz değil mi?" (el-Mâide, 90-91).

Bu konuda peygamber Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur;"Her sarhoşluk veren şey haramdır. Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır"

İslâm dininin emir ve yasakları temelde beş esası korumaya yöneliktir. "Zaruriyat" da denilen bu esaslar şunlardır: Din, can, nesil, akıl ve mal. Aslında dünyadaki bütün hukuk sistemlerinde bu değerler birer esas olarak korunmaya alınmıştır. Dolayısıyla bunlar herkesin korumakla mükellef, yani yükümlü olduğu temel esaslardır.

İçki içmek İslâm'da yasak olduğu gibi, önceki semavî dinlerde de bu konuda bazı yasaklar getirilmiştir.

Sarhoşluk veren maddeler, neslin, nefsin, aklın, malın, dinin zararınadır. Bu itibarla, haram kılınan bu maddelerden uzak durmak insanın birçok açıdan yararınadır.

İçkinin akıl, beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu, aile ve toplumda derin yaralar açtığı hususunda tıp doktorları, psikologlar ve sosyologlar dâhil herkes görüş birliğindedir. Alkolün, insanın ruhî ve bedenî çöküşüne, giderek toplumdan uzaklaşıp içine kapalı, hastalıklı ve problemli bir kişi oluşuna, ileri yaşlarda bunaklığa ve düşkünlüğe yol açtığı; başta ailenin dağılması, cinayetler, trafik kazaları olmak üzere birçok toplumsal problemin önemli sebepleri arasında olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Yukarıda mealen verdiğimiz âyetlerde, içki ve kumar yasağının hikmetleri apaçık belirtilmiştir. İçkinin insan sağlığına zararları üzerinde, başta tıp olmak üzere değişik ilim dalları ittifak hâlindedir. Yapılan istatistikler ortaya çok vahim sonuçlar koymaktadır. Bazı ülkeler bu yüzden içki ile devletçe mücadele etme yoluna bile gitmektedirler.

Sarhoşluk veren her şey içkidir ve haramdır. Azı veya çoğu sarhoşluk veren her çeşit içki, hangi maddeden yapılmış olursa olsun, âyette geçen hamr mefhumuna dâhildir ve haramdır. (Buna göre bira ve benzeri şeyler de haramdır). Bal, darı, arpa ve benzeri maddelerin mayalandırılmasından elde edilen içkiler de haramdır. Hadiste geçtiği üzere, çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.

Sarhoşluk veren içkilerin, zamanla alışkanlık ve bağışıklık sağladığı, az içenin giderek bağımlı hale geldiği, zamanla vücudun daha fazlasını istediği bilimsel bir gerçektir. Bu sebeple içkiyi önlemenin en kesin yolu, azını çoğunu, hepsini yasaklamaktır. İşte bu ve daha birçok zararlarından dolayı İslâm, çoğu sarhoşluk veren nesnelerin azını içmeyi de haram kılmıştır.



UYUŞTURUCU MADDELER

Esrar, afyon, eroin, kokain, morfin, L.S.D. gibi bütün uyuşturucu maddeler haramdır. Kur'ân-ı Kerim'deki içki yasağı (Maide, 5/90) sarhoşluk veren, insanın aklî ve ruhî dengesini bozan bütün katı ve sıvı maddeleri kapsar. Hadislerde de her sarhoşluk veren şeyin haram olduğu bildirilmiştir. Şu halde haram hükmünün illeti olan sarhoş etme, uyuşturma özelliğini taşıyan maddeler için de geçerlidir ve onları kullanmak da haramdır.

Modern tıp, psikoloji ve toplum bilimleri, esrar, afyon, eroin, kokain gibi uyuşturucu maddelerin insan sağlığı ve toplum düzeni için içkiden daha zararlı ve tehlikeli olduğunda birleşmektedirler.

Bu bakımdan uyuşturucu kullanmak tıpkı içki kullanmak gibidir. İslâm âlimleri, uyuşturucu maddelerin haram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.

Zina

Allah, yeryüzünde canlı varlıkların nesillerinin devamını üreme faaliyetine, bunu da, erkek ve dişi olmak üzere iki farklı cinsin beraberliğine bağlamıştır. İnsanları da kadın ve erkek olmak üzere iki ayrı cinste birbirini tamamlayan bir çift olarak yaratmıştır. Erkek ve kadının beraberliği ile Allah, insan neslini üretmektedir. "O gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendi nefislerinizden eşler yarattığı gibi davarlara da eşler yarattı. O, bu düzen içinde sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir." (Şura, 42/11)

Neslin üremesinden maksat, Allah ve Resulü'nün hoşnutluğunu kazanacak, hayırlı insanların yetişmesidir. Bu gayenin gerçekleşmesi için cismanî zevkler bir prim ve avans olarak insanın mahiyetine konulmuştur. İslâm Dini, fıtrî olan cinsi arzuların tatminini, fert ve toplumun huzurunu, sağlam ve sağlıklı gelişimini hedef alan düzenlemeler getirmiştir. Aksi takdirde başıboş ve sorumsuz cinsel hayat nesillerin bozulmasına, insanlar arasındaki gerçek sevgi ve rahmet duygularının yok olmasına, düşmanlık ve kavgaların çoğalmasına, ruhî ve bedenî birçok hastalığın yayılmasına yol açmaktadır.

Zina büyük günahlardandır. İslâm'da (Nur, 24/2) ve önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiş ve çok ağır cezalar öngörülmüştür. (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 22;22, Levililer, 20;10 İncil, Matta, 5;27-30)

İslâm, Müslümanların iffet ve namuslarını korumalarını emretmiş, (Nur, 24/32, 33) kadın ve erkeğin nikâh akdine dayalı beraberliği dışında, serbest ilişki ve birleşmelere izin vermemiştir. Kadın erkek beraberliğinde esas olan, iffet ve namusun korunmasıdır ve bunun en uygun yolu da evlenmedir.

Aile, kutsal bir müessesedir. Kutsiyetin en belirgin çizgisi de nikâhtır. Belli prensipler çerçevesinde, meşrû bir akitle çiftlerin bir araya gelmesine nikâh denir ki; bu, hedefi, gayesi belli bir anlaşmadır. Allah, nikâh prensipleri için olmayan bir araya gelmelere " sifah" ve " zina" nazarıyla bakar. (Nisa, 4/24)

Kur'ân, evlenme imkânı bulamayanların Allah'ın lütfu ile onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışmalarını emretmiştir. (Nur, 24/33) Peygamber Efendimiz s.a.v. gençleri evlenmeye teşvik etmiş, bunun insanı günahtan koruyacağını bildirmiş, evlenmek için imkân bulamayanlara da oruç tutmayı ve iffetlerini bu şekilde korumaya çalışmalarını tavsiye etmiştir. Kur'ân da, eşlerin her biri diğerinin iffetini koruma sebebi olduğu ifade edilmiştir: "..... Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz..." (Bakara, 2/187)

Zina ve fuhşun her çeşidi İslâm dininde ahlâka ve insanî değerlere aykırı, kötü çirkinliği apaçık meydanda olan bir davranış, bir yol ve hayâsızlık olarak nitelendirilmiş ve yasaklanmıştır. (Enam, 6/151; Araf, 7/133) Hatta zinaya ve fuhşiyata götüren yollara yaklaşılmayıp uzak durulması emredilmiştir: "Sakın zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur." (İsrâ, 17/32) "Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da gizlisine de yaklaşmayın." (Enam, 6/151)

Ayette geçen " fuhşiyat" (fevahiş) çirkinliği meydanda olan her türlü kötü davranışı kapsar. Kur'ân-ı Kerim; zina, eşcinsellik, edep yerlerini açma, üvey anne ile evlenme gibi davranışları, fuhşiyattan saymıştır.

Kitab-ı Mukaddes'te de zina yasaklanmakla kalmamış, zinaya götüren yollardan uzak durulması şu şekilde ifade edilmiştir: "Zina etmeyeceksin, dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir azasının yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir bir azasının yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir. (Matta, 5;27-30; Markos, Romalılar, 13;9)

Böyle bir günaha müptela bir insan, vazgeçerek çok iffetli bir insan olabilir. Bu hususla ilgili olarak Asr-ı Saadet’ten çok çarpıcı bir misal vermek istiyoruz; Allah Resulü'nün huzuruna bir genç gelir ve: "Ya Resülullah, zina için bana izin ver, çünkü tahammül etmem mümkün değil" der. Orada bulunanların reaksiyonu çeşitli olur. Kimisi ağzını kapamak ister ve "Resülullah'a karşı böyle terbiyesizce konuşma!" imasında bulunur, kimisi eteklerinden tutup çeker. Kimisi de suratına bir tokat vurmak niyetindedir. Ama, bütün bu olumsuz davranışlara sadece şanı yüce Nebi, şefkat Peygamberi ve merhamet âbidesi, susar; onu dinler, sonra da yanına çağırır, dizlerinin dibine alarak oturtur ve bu insana sorar:

“Böyle bir şeyin senin ananla yapılmasını ister miydin?”

Anam babam Sana feda olsun Ey Allah'ın Rasûlü, istemezdim.

“Hiçbir insan da, anasına böyle bir şey yapılmasını istemez! Senin bir kızın olsaydı, ona böyle bir şey yapılmasını ister miydin?”

Canım Sana feda olsun Ya Resülullah, istemezdim.

“Hiçbir insan da, kızı için böyle bir şey yapılmasını istemez! Halanla veya teyzenle böyle bir şey yapılmasını ister miydin?”

Hayır, Ya Resülullah, istemezdim!

“Kız kardeşinle ister miydin bir başkası onunla zina etsin?”

Hayır, hayır, istemezdim!

Ve son söz:

Hiç kimse de, halasıyla, teyzesiyle ve kız kardeşiyle zina edilmesini istemez.

Allah Resulü görüldüğü üzere gencin akıl ve mantığına hitap ederek bu günahın ne kadar çirkin olduğuna, ondan uzak durulması gerektiğine ikna etmiş ve sonunda elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etmişti: "Allah'ım bunun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu muhafaza buyur."


Muaz (RA)’ın rivayetine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü dört şeyden sual olunasıya kadar Âdemoğlunun iki ayağı bir yere ayrılamaz: Ömrünü nerede yok ettiğinden, gençliğini nerede çürüttüğünden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, ilmiyle ne amel yaptığından.”

     Allah, helalden yiyip-içmede yardımcımız olsun. Bizi bize, bizi nefsimizin eline bırakmasın. Bizleri sözün yalanından, malın haramından ve şeytanın teşvikine kapılmaktan muhafaza buyursun.

...


EmoticonEmoticon