Kur’an’a Göre Hz.İbrahim (A.S.) ve Kurban
İbrahim Aleyhisselâm, seksen altı yaşında bulunduğu sırada (1) İsmail Aleyhisselâm, Hz. Hâcer'den doğdu. (2) Yüce Allah; İbrahim Aleyhisselâm'a, Hz. Hacer'le İsmail Aleyhisselâm'ı, Belde-i Haram'a götürmesini vahy etti. (3)
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâmı görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mekke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. (4)
İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'daki evinde uyurken, rü'yasında, oğlu İsmail Aleyhisselâmı, kurban ettiğini görmüştü. Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. (5) İsmail Aleyhisselâma:
"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim " dedi. Rabb'inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. (6)
Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:
"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.
Şeytan:
"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.
Şeytan:
"Evet, O baba sensin!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. (7)
Şeytan:
"Sen, bunu, Allâh'ın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. (8)
Şeytan:
"Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü'yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir. Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:
"Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın arkasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:
'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:
"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi. Şeytan:
'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor.(9), boğazlamağa götürüyor!" dedi. (10)
İsmail Aleyhisselâm:
"O, beni, ne için boğazlayacak?(11) Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.
Şeytan:
'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:
"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. (12) Şeytan:
"Rabb'inin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:
"O, Rabb'inin, kendisine, emr ettiği şeyi yapsın! (13) Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! (14) Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti. Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. (15) Ona:
"Ey İsmail'in annesi! İbrahim'in, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyor musun?" diye sordu.
Hz. Hâcer.
"Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü." dedi.
Şeytan:
"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. (16)
Hz .Hâcer:
"Bir babanın, çocuğunu, boğazlayabileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?!.(17) Hayır! Öyle değildir. O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. (18)
Şeytan:
"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. (19)
Hz. Hâcer:
"Eğer, Rabb'i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! (20) Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!" dedi.(21)
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü. Hepsi de, Allâh'ın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. (22) İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:
"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:
"Babacığım! Sana emrolunanı, yap! İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın!(23) Allah'ın emrine boyun eğ! Her iyilik, Rabb'inin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra, "Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Hayır! Bildirmedim!" dedi.
İsmail Aleyhisselam:
"Bildirmediğine, iyi ettin." dedi. Sonra da: "Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin! Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur. Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!"
"Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir. Yanımın üzerine, yatırma. Çünkü, yüzüme bakınca, rıkkata gelip de, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!"
"Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi.(24)
İbrahim Aleyhisselâm:
"Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emrettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı. Bıçağı, iyice biledi. Sonra, onu, yüzü koyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca(25), sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi! İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyle iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. "Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. (26)
İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü.(27) O sırada, Yüce Allah tarafından:
"Ey İbrahim! Rü'yana, sadâkat gösterdin! İşte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. (28) İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun (29) veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
"Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!" dedi.
O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti.(30) Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, güzel bir koç olduğu da, rivayet edilir.(31)
İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kabe'de, uzun zaman asılı durmuş ve Kabe'nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.
Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kabe Oluğunun yanında asılı bulunuyordu. (32) Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. (33)
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:
"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et! Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. (34)
Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Abdullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu. Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufanmış, gitmişlerdir.
Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:
"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. (36)
Dipnotlar:
(1) Yâkubî-Tarih c.1,s.25, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.36.
(2) Yâkubî-Tarih c.1,s.25, Taberî-tarih c.1,s.127, Sâlebî-Arais s.80, İbn-Esîr-Kâmil c.1,s.1O2.
(3) İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.103.
(4) Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93.
(5) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555.
(6) Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93-94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.111.
(7) Taberî-Tarih c.1,s.14O.
(8) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
(9) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94-95.
(10) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(11) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95.
(12) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(13) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(14) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(15) Taberî-Tarih c.1,8.141, Sâlebî-Arais s.95.
(16) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94.
(17) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(18) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
(19) Taberî-tarih c 1 s 141, Sâlebî-Arais s.94, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(20) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
(21) Hâkim-Müstedrek C.2.S.556.
(22) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.95.
(23) Taberî-Tarih C.1.S.141.
(24) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(25) Taberî-Tarih c.1,s.141, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.349-350..
(26) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(27) Taberî-Tarih c.1,s.141.
(28) Taberî-Tarih C.1.S.141.
(29) Sâlebî-arais s.94, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.112.
(30) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
(31) Taberî-Tarihc.1,s.141, Tefsir c.23,s.87, Salebî-Arais s.94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s. 112-113, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.157.
(32) Taberî-Tarihc.1,s.142, Sâlebî-Arais s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.35O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.158
(32) İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.110.
(33) Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.223-224, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
(34) Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.224.
(35)Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
Hz.İbrahim'in oğlunu kurban etmesihakkında bir çok olmakla beraber Hz.Kur'anda ise şşöyle anlatılmaktadır:
"Ey oğlum! Doğrusu ben, uykuda iken seni (Allah 'in isteği doğrultusunda boğazladığımı gördüm. Bir düşün! (Bu konuda) Ne dersin?" dedi. (Saffât: 37/102
Hz. İbrâhim (a.s), uyurken öyle bir rüya gördü rüyasında: "Yüce Allah, Hz. İbrâhîm (a.s)'e; oğlu İsmail'i kendisi için kurban kesmesini emrediyordu." O sırada Hz. İbrâhîm (a.s)'in İsmail'den başka bir çocuğu yoktu. Üstelik Allah, Hz. İbrâhîm (a.s)'a yaşlı ve ihtiyar olduğu bir sırada İsmâîl'i vermişti. Ve şimdi de geri istiyordu.
Hz. İbrâhîm (a.s), uykusundan uyandıktan sonra tereddütsüz, kayıtsız ve şartsız olarak Allah'ın emrini yerine getirmek için hemen Filistin'den Mekke'ye geldi. Hz. îbrâhîm (a.s), Mekke'ye oğlunun yanma geldiğinde[66] onun, Allah'ın emrini kabul etmedeki ölçüsünü ve Allah'a olan itaatini görmek için Allah'ın kendisine emretmiş olduğu işi oğluna haber vermeyi isteyerek ona:
)"Ey oğlum! Doğrusu ben, uykuda iken seni (Allah 'in isteği doğrultusunda boğazladığımı gördüm. Bir düşün! (Bu konuda) Ne dersin?" dedi. (Saffât: 37/102) Yani Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunun kalbinin huzur ve sükunete kavuşması için ve oğluna Allah'ın emrini zorla kabul ettirmektense daha kolay ve hoş bir şekilde Allah'ın bu emrini oğluna arz etti. Bunun, Allah'ın emri olduğunu duyan oğlu, yumuşak bir şekilde kabul etti.
Hz. İsmail'in Allah'ın emrine karşı olan sonsuz itaati ve bunu kabul etmede gösterdiği cüretkarlığı, babası Hz. İbrâhîm (a.s)'ı çok sevindirdi. Hz. îsmâîl(a.s), babasının bu sözüne ka r-şılık şöyle cevap verdi:
"Ey babacığım! Ne ile emrolunduysan onu yap. Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin. "(Saffât: 37/102)
Hz. İsmail'in bu davranışı, büyük bir iyilik, Allah'tan b ü-yük bir başarı, -babada ve oğulda- dağları şiddetle sallayan ve bu konuda Allah'a kullukta ubudiyyetin en güzel bir şekliyle -babada ve oğulda tezahür eden bir imandı.
Baba oğlunu, kurban kesmekle emrolunuyor ve Allah'ın emrini yerine getirmeye koşuyor. Oğul ise babasıyla istişare ediyor ve Allah'ın hükmüne yönelerek ve boyun eğerek kabul ediyor.
Sanki bu iş, avuç dolusu sudan bir yudum gibi. Çünkü o-ğul, babasına, sevdiğini kaybetmenin verdiği acıyı hafifletmeyi isteyerek onu maksadına ulaştırmak için yolların en güzeliyle irşat ederek şöyle diyor:
- "Ey babacığım! Beni boğazlamak istediğin zaman iple sıkıca bağla. Üstelik bağımı iyi yap ki bıçağın tenime değdiğinde hareket etmeyeyim. Ölümün bana daha hafif ve kolay olması için bıçağını iyice keskinleştir. Boğazımı bıçak ile kesmede çabuk davran ki bıçak beni çabuk öldürsün. Çünkü Ölüm, çok çetin ve zordur. Aynı zamanda bana bakınca, ka I-binde yumuşama meydana gelirde benim hakkımda Allah'ın sana emrettiği işi yerine getirmede kötü bir durum meydana gelebilir. Hz. İbrâhîm (a.s) ise oğluna:
- "Ey oğlum! Sen bana Allah'ın emrettiği işi yerine geti r-mede ne güzel yardımda bulundun" dedi.
Daha sonra Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunu bağrına bastı ve onu Öpmeye başladı. Çünkü oğluyla son defa ve dalaşıyordu. Daha sonra Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunu Allah'a teslim etmek üzere yanı üzere yere yatırdı. Elini ve ayağını omzundan bağladı. Bıçağı boğazına koydu. Boynunun altından bıçağı bastırdı. Fakat bıçak kesmedi. Bıçağı elinde ters çevirdi. Yine kesmedi. Sanki bıçak, sert bir ağaç veya taş parçasıyla karşılamıştı. Hz. İsmâîl, babasına:
- "Ey babam! Beni yüzümün üzerine yatır. Çünkü sen, b a-na baktığın da, bana karşı acıma hissin gelirde benim hakkı m-da senin ile Allah'ın emrini yerine getirme arasında engel te ş-kil edersin" dedi.
Bunun üzerine Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunun söylediğini ya p-tı. Daha sonra da bıçağı, oğlunun ensesine koyup bastırdı. B ı-çak yine kesmedi. Çünkü Yüce Allah bıçağı, kesin hususi hükmü altına almıştı. Böylece Hz. İbrâhîm (a.s), imtihanı k a-zanmış oldu. Bunun yanı sıra ilahi ses, şu şekilde geldi:
"Ey ibrâhîm! Rüyayı gerçek yaptın. İşte Biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız" diye seslendik. Doğrusu (İbrahim'e yapılan) hu (iş) apaçık bir imtihan idi. Ona (bu yaptığı davranışa karşılık) fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik."[67]
KURBAN EDİLEN KİMDİR?
Daha önce anlattığımız üzere, Hz. İbrâhîm (a.s)'m kurban etmekle emrolunduğu oğlu, Hacer'in soyundan olan Hz. İsmâîl (a.s)'dır. Alimlerin çoğunun itimat ettiği Sahih olan görüşte budur. Çünkü bu kıssanın Mekke'de meydana gelmesi, Hz. İbrahim (a.s)'m hanımı Hacer'i ve oğlu İsmail'i daha önce o-raya bırakıp gitmesinden dolayıdır. Zaten Hz. İsmâîl, o esnada Mekke'de yaşamaktaydı. İshâk ise o sırada daha bilinmiyordu. Üstelik İshâk, Mekke'ye hiç gelmemişti bile. Hz. İsmâîl ise küçüklüğünde iken Mekke'ye annesi Hacer ile birlikte gelmiştir."[68]
Ehl-i Kitabın inancına göre;[69] kurban edilen Hz. İsmâ-îl(a.s) olmayıp Hz. İshâk(a.s)'dır. Bu görüş, Kur'anî nasslara muhalefet ettiğinden dolayı batıl ve merdut bir görüştür.
İbn Kesîr, bu konuyla ilgili olarak şöyle der:
"Kur'an'm açık ifadesi budur. (Yani Hz. îsmâıl(a.s)'ın kurban edildiğidir. Kur'an'daki ve hadisteki) bu ifadeler, kurban edilenin Hz. İsmâîl(a.s)'ın olduğu hususunda hemen hemen bir delil gibidirler.[70] Çünkü bu ayetler de, kurban edilenin kıssası anlatılmakta,[71] sonrada şöyle denilmektedir:
"iyilerden bir Peygamber olacak "İshâk"ı İbrahim 'e müjdeledik. " (Saffât: 37/112)
Hz. İshâk(a.s)'m Hz. İbrahim (a.s)'a müjdelenmesi -ayetlerdeki konunun sıralanışında da görüldüğü gibi - Hz. İs-mâîl(a.s)'m Mekke'de iken kurban edilişinden sonra olmuştu.[72] Çünkü Hz. İbrahim (a.s)'m Allah'a olan imanın kuvve t-lenmesi ve itaati, Mekke'ye gelip oğluna Allah'ın emri ni ilettikten sonra ortaya çıkmıştı. Hz. İbrahim (a.s)'m bu imtihanı kazanmasından dolayı Allah ona, Hz. İsmail'in dışında başka bir çocuğu verip ona, -yukarıda geçen ayette görüldüğü üzere-İshâk'ı müjdelemiştir.
Kurban edilenin Hz. İshâk olduğunu söyleyenlerin[73] dayanakları İsraili rivayetlerdir. Halbuki İsrail oğullarının kitapları tahrif edilmiştir. Üstelik onların yanında bulunan Tevrat'ta Yüce Allah, Hz. îbrâhîm (a.s)'a; bekar olan oğlunu kurban etmeşini emretmişti. Halbuki Hz. İsmâîl 'as o sırada bekardı. (ve Hz. İshâk(a.s) ise o sırada henüz daha mevcut değildi) İsrail oğullarını böyle bir yalan söylemeye iten faktör; Arapları çekemeyişleridir. Çünkü Hz. îsmâîl, Hz. Muhammed (s.a.v)'inde mensup olduğu Hicaz bölgesi Araplarmın atasıdır. Hz. İshâk ise, İsrail oğullarının atası Hz. Yakub'un babas ıdır. Hz. Yakub'un diğer ismi de "İsrail"dir. İsrail oğullan bu yüce şerefi, Araplardan alıp kendilerine mal etmek istediler. Bu nedenle de Allah'ın kelamını tahrif ettiler ve ilaveler yaptılar. Üstelik onlar, yalancı bir kavimdirler. Çünkü onlar, üstünlük ve şerefin Allah'ın elinde bulunduğunu ve bunları istediği he r-hangi bir yere vereceğini bir türlü kabul etmediler.
Selef alimlerinden bir çoğunun söylediğine göre[74], Hz. İbrâhîm (a.s)'m kurban olarak takdim ettiği oğlu, Hz. İshâk(a.s)'dır. Fakat bunu söyleyenler, bu görüşlerini Yüce Allah Ka'bu'l-Ahbar'dan veya Ehl-i Kitap'm kitaplarından almışlardır.[75] Çünkü Hz. İshâk (a.s)'ın kurban edildiğine dair Resulullah (sav)'den sahîh bir hadis nakledilmemiştir. Üstelik bu görüşten dolayı kutsal kitabımız olan Kur'an'm açık ifad e-lerini de terk edemeyiz.
Dikkat edildiği takdirde, kurban olarak takdim edilenin, Hz. İshâk olduğu, Kur'ân-ı Kerîm'in ifadelerinden anlaşılmıyor. Biraz düşünürsek, kurban edilenin Hz. İsmâîl olduğunu Kur'an'm ifadelerinden anlarız. Hatta bu husus Kur'an'daki ayetlere bakıldığında- kesin ifadelerle belirtilmiştir.
Kurban edilenin Hz. İshâk değil de Hz. İsmâîl olduğu hususunda İbn Ka'b el-Kurazî'nin getirmiş olduğu delil, ne kadar güzel ve ilginçtir. Kurazî'nin getirmiş olduğu delilin kaynağı, Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesidir:
"ibrahim'e, İshâk'ı ve (onun oğlu) Yakub'u müjdeledik" (Hûd: 11/71)
Kurazî derki: Bu ayette ilk önce Hz. İshâk'in daha so nra da Hz. İshâk'in oğlu Yakub'un doğacağı Hz. îbrâhîm (a.s)'a müjdeleniyor. Buna göre Hz. İshâk(a.s)'m çocuğu doğmadan kendisi de daha henüz küçücük bir çocuk iken- Hz. İshâk(a.s)'m kurban edilmesi Hz. İbrâhîm (a.s)'a emrediliyor. Küçücük bir çocuk iken kurban edilmesi emredilen bir insanın daha sonra çocuğu hiç doğar mı? Bunun aklen ve naklen olması mümkün değildir. Çünkü bu, ayette geçen müjdeleme ile çelişki halindedir.[76]
Rivayet olunur ki; Halife Ömer b. Abdulaziz, Şam'da yaşamakta olan bir yahudiye haber salarak huzuruna çağırtmıştı. Yahudi alimlerinden olduğuna kanaat getirdiği o adama Ömer b. Abdulaziz:
- "Hz. İbrâhîm (a.s)'a, iki oğlundan hangisinin kurban e-dilmesi emredilmişti" diye sormuş. Yahudi alimi de:
- "Hz. İsmâîl'in kurban edilmesi emredilmişti. Allah'a yemin ederim ki, Ey Mü'minlerin Emiriî Yahııdilerde bunu biliyorlar. Fakat onlar, atanız Hz. İsmâîl'in kurban edilmesi hakkındaki ilahi emre boyun eğişi ve sabredişi, faziletinin ve üstünlüğünün Allah tarafından anlatılışını çekemediklerinden dolayı Arap topluluğunu kıskanırlar. Bu sebeple kurban keşi1me emrinin Hz. İsmâîl hakkında verilmediğini bile bile inkar ediyorlar. Bu husustaki emrin Hz. îshâk hakkında verildiğini ileri sürerler. Çünkü Hz. İshâk, onların atasıdır" şeklinde c e-vap vermişti."[77]
Meşhur olduğu üzere, Hz. Peygamber(sav), "İki kurbanlığın oğlu" diye çağrılırdı.[78] "İki kurbanlık" ile kastedilen ise, Hz. İsmâîl ile Hz. Peygamber'in babası Abdullah'tır.[79)
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâmı görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mekke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. (4)
İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'daki evinde uyurken, rü'yasında, oğlu İsmail Aleyhisselâmı, kurban ettiğini görmüştü. Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. (5) İsmail Aleyhisselâma:
"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim " dedi. Rabb'inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. (6)
Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:
"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.
Şeytan:
"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.
Şeytan:
"Evet, O baba sensin!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. (7)
Şeytan:
"Sen, bunu, Allâh'ın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. (8)
Şeytan:
"Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü'yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir. Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:
"Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın arkasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:
'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:
"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi. Şeytan:
'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor.(9), boğazlamağa götürüyor!" dedi. (10)
İsmail Aleyhisselâm:
"O, beni, ne için boğazlayacak?(11) Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.
Şeytan:
'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:
"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. (12) Şeytan:
"Rabb'inin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:
"O, Rabb'inin, kendisine, emr ettiği şeyi yapsın! (13) Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! (14) Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti. Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. (15) Ona:
"Ey İsmail'in annesi! İbrahim'in, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyor musun?" diye sordu.
Hz. Hâcer.
"Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü." dedi.
Şeytan:
"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. (16)
Hz .Hâcer:
"Bir babanın, çocuğunu, boğazlayabileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?!.(17) Hayır! Öyle değildir. O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. (18)
Şeytan:
"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. (19)
Hz. Hâcer:
"Eğer, Rabb'i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! (20) Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!" dedi.(21)
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü. Hepsi de, Allâh'ın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. (22) İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:
"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:
"Babacığım! Sana emrolunanı, yap! İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın!(23) Allah'ın emrine boyun eğ! Her iyilik, Rabb'inin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra, "Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Hayır! Bildirmedim!" dedi.
İsmail Aleyhisselam:
"Bildirmediğine, iyi ettin." dedi. Sonra da: "Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin! Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur. Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!"
"Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir. Yanımın üzerine, yatırma. Çünkü, yüzüme bakınca, rıkkata gelip de, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!"
"Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi.(24)
İbrahim Aleyhisselâm:
"Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emrettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı. Bıçağı, iyice biledi. Sonra, onu, yüzü koyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca(25), sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi! İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyle iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. "Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. (26)
İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü.(27) O sırada, Yüce Allah tarafından:
"Ey İbrahim! Rü'yana, sadâkat gösterdin! İşte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. (28) İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun (29) veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
"Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!" dedi.
O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti.(30) Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, güzel bir koç olduğu da, rivayet edilir.(31)
İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kabe'de, uzun zaman asılı durmuş ve Kabe'nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.
Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kabe Oluğunun yanında asılı bulunuyordu. (32) Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. (33)
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:
"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et! Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. (34)
Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Abdullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu. Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufanmış, gitmişlerdir.
Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:
"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. (36)
Dipnotlar:
(1) Yâkubî-Tarih c.1,s.25, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.36.
(2) Yâkubî-Tarih c.1,s.25, Taberî-tarih c.1,s.127, Sâlebî-Arais s.80, İbn-Esîr-Kâmil c.1,s.1O2.
(3) İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.103.
(4) Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93.
(5) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555.
(6) Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93-94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.111.
(7) Taberî-Tarih c.1,s.14O.
(8) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
(9) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94-95.
(10) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(11) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95.
(12) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(13) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(14) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(15) Taberî-Tarih c.1,8.141, Sâlebî-Arais s.95.
(16) Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94.
(17) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(18) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
(19) Taberî-tarih c 1 s 141, Sâlebî-Arais s.94, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(20) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
(21) Hâkim-Müstedrek C.2.S.556.
(22) Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.95.
(23) Taberî-Tarih C.1.S.141.
(24) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(25) Taberî-Tarih c.1,s.141, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.349-350..
(26) Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
(27) Taberî-Tarih c.1,s.141.
(28) Taberî-Tarih C.1.S.141.
(29) Sâlebî-arais s.94, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.112.
(30) Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
(31) Taberî-Tarihc.1,s.141, Tefsir c.23,s.87, Salebî-Arais s.94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s. 112-113, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.157.
(32) Taberî-Tarihc.1,s.142, Sâlebî-Arais s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.35O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.158
(32) İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.110.
(33) Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.223-224, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
(34) Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.224.
(35)Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
Kur’an’a Göre Hz.İbrahim (A.S.) ve Kurban Kıssası
"Ey oğlum! Doğrusu ben, uykuda iken seni (Allah 'in isteği doğrultusunda boğazladığımı gördüm. Bir düşün! (Bu konuda) Ne dersin?" dedi. (Saffât: 37/102
Hz. İbrâhim (a.s), uyurken öyle bir rüya gördü rüyasında: "Yüce Allah, Hz. İbrâhîm (a.s)'e; oğlu İsmail'i kendisi için kurban kesmesini emrediyordu." O sırada Hz. İbrâhîm (a.s)'in İsmail'den başka bir çocuğu yoktu. Üstelik Allah, Hz. İbrâhîm (a.s)'a yaşlı ve ihtiyar olduğu bir sırada İsmâîl'i vermişti. Ve şimdi de geri istiyordu.
Hz. İbrâhîm (a.s), uykusundan uyandıktan sonra tereddütsüz, kayıtsız ve şartsız olarak Allah'ın emrini yerine getirmek için hemen Filistin'den Mekke'ye geldi. Hz. îbrâhîm (a.s), Mekke'ye oğlunun yanma geldiğinde[66] onun, Allah'ın emrini kabul etmedeki ölçüsünü ve Allah'a olan itaatini görmek için Allah'ın kendisine emretmiş olduğu işi oğluna haber vermeyi isteyerek ona:
)"Ey oğlum! Doğrusu ben, uykuda iken seni (Allah 'in isteği doğrultusunda boğazladığımı gördüm. Bir düşün! (Bu konuda) Ne dersin?" dedi. (Saffât: 37/102) Yani Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunun kalbinin huzur ve sükunete kavuşması için ve oğluna Allah'ın emrini zorla kabul ettirmektense daha kolay ve hoş bir şekilde Allah'ın bu emrini oğluna arz etti. Bunun, Allah'ın emri olduğunu duyan oğlu, yumuşak bir şekilde kabul etti.
Hz. İsmail'in Allah'ın emrine karşı olan sonsuz itaati ve bunu kabul etmede gösterdiği cüretkarlığı, babası Hz. İbrâhîm (a.s)'ı çok sevindirdi. Hz. îsmâîl(a.s), babasının bu sözüne ka r-şılık şöyle cevap verdi:
"Ey babacığım! Ne ile emrolunduysan onu yap. Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin. "(Saffât: 37/102)
Hz. İsmail'in bu davranışı, büyük bir iyilik, Allah'tan b ü-yük bir başarı, -babada ve oğulda- dağları şiddetle sallayan ve bu konuda Allah'a kullukta ubudiyyetin en güzel bir şekliyle -babada ve oğulda tezahür eden bir imandı.
Baba oğlunu, kurban kesmekle emrolunuyor ve Allah'ın emrini yerine getirmeye koşuyor. Oğul ise babasıyla istişare ediyor ve Allah'ın hükmüne yönelerek ve boyun eğerek kabul ediyor.
Sanki bu iş, avuç dolusu sudan bir yudum gibi. Çünkü o-ğul, babasına, sevdiğini kaybetmenin verdiği acıyı hafifletmeyi isteyerek onu maksadına ulaştırmak için yolların en güzeliyle irşat ederek şöyle diyor:
- "Ey babacığım! Beni boğazlamak istediğin zaman iple sıkıca bağla. Üstelik bağımı iyi yap ki bıçağın tenime değdiğinde hareket etmeyeyim. Ölümün bana daha hafif ve kolay olması için bıçağını iyice keskinleştir. Boğazımı bıçak ile kesmede çabuk davran ki bıçak beni çabuk öldürsün. Çünkü Ölüm, çok çetin ve zordur. Aynı zamanda bana bakınca, ka I-binde yumuşama meydana gelirde benim hakkımda Allah'ın sana emrettiği işi yerine getirmede kötü bir durum meydana gelebilir. Hz. İbrâhîm (a.s) ise oğluna:
- "Ey oğlum! Sen bana Allah'ın emrettiği işi yerine geti r-mede ne güzel yardımda bulundun" dedi.
Daha sonra Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunu bağrına bastı ve onu Öpmeye başladı. Çünkü oğluyla son defa ve dalaşıyordu. Daha sonra Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunu Allah'a teslim etmek üzere yanı üzere yere yatırdı. Elini ve ayağını omzundan bağladı. Bıçağı boğazına koydu. Boynunun altından bıçağı bastırdı. Fakat bıçak kesmedi. Bıçağı elinde ters çevirdi. Yine kesmedi. Sanki bıçak, sert bir ağaç veya taş parçasıyla karşılamıştı. Hz. İsmâîl, babasına:
- "Ey babam! Beni yüzümün üzerine yatır. Çünkü sen, b a-na baktığın da, bana karşı acıma hissin gelirde benim hakkı m-da senin ile Allah'ın emrini yerine getirme arasında engel te ş-kil edersin" dedi.
Bunun üzerine Hz. İbrâhîm (a.s), oğlunun söylediğini ya p-tı. Daha sonra da bıçağı, oğlunun ensesine koyup bastırdı. B ı-çak yine kesmedi. Çünkü Yüce Allah bıçağı, kesin hususi hükmü altına almıştı. Böylece Hz. İbrâhîm (a.s), imtihanı k a-zanmış oldu. Bunun yanı sıra ilahi ses, şu şekilde geldi:
"Ey ibrâhîm! Rüyayı gerçek yaptın. İşte Biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız" diye seslendik. Doğrusu (İbrahim'e yapılan) hu (iş) apaçık bir imtihan idi. Ona (bu yaptığı davranışa karşılık) fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik."[67]
KURBAN EDİLEN KİMDİR?
Daha önce anlattığımız üzere, Hz. İbrâhîm (a.s)'m kurban etmekle emrolunduğu oğlu, Hacer'in soyundan olan Hz. İsmâîl (a.s)'dır. Alimlerin çoğunun itimat ettiği Sahih olan görüşte budur. Çünkü bu kıssanın Mekke'de meydana gelmesi, Hz. İbrahim (a.s)'m hanımı Hacer'i ve oğlu İsmail'i daha önce o-raya bırakıp gitmesinden dolayıdır. Zaten Hz. İsmâîl, o esnada Mekke'de yaşamaktaydı. İshâk ise o sırada daha bilinmiyordu. Üstelik İshâk, Mekke'ye hiç gelmemişti bile. Hz. İsmâîl ise küçüklüğünde iken Mekke'ye annesi Hacer ile birlikte gelmiştir."[68]
Ehl-i Kitabın inancına göre;[69] kurban edilen Hz. İsmâ-îl(a.s) olmayıp Hz. İshâk(a.s)'dır. Bu görüş, Kur'anî nasslara muhalefet ettiğinden dolayı batıl ve merdut bir görüştür.
İbn Kesîr, bu konuyla ilgili olarak şöyle der:
"Kur'an'm açık ifadesi budur. (Yani Hz. îsmâıl(a.s)'ın kurban edildiğidir. Kur'an'daki ve hadisteki) bu ifadeler, kurban edilenin Hz. İsmâîl(a.s)'ın olduğu hususunda hemen hemen bir delil gibidirler.[70] Çünkü bu ayetler de, kurban edilenin kıssası anlatılmakta,[71] sonrada şöyle denilmektedir:
"iyilerden bir Peygamber olacak "İshâk"ı İbrahim 'e müjdeledik. " (Saffât: 37/112)
Hz. İshâk(a.s)'m Hz. İbrahim (a.s)'a müjdelenmesi -ayetlerdeki konunun sıralanışında da görüldüğü gibi - Hz. İs-mâîl(a.s)'m Mekke'de iken kurban edilişinden sonra olmuştu.[72] Çünkü Hz. İbrahim (a.s)'m Allah'a olan imanın kuvve t-lenmesi ve itaati, Mekke'ye gelip oğluna Allah'ın emri ni ilettikten sonra ortaya çıkmıştı. Hz. İbrahim (a.s)'m bu imtihanı kazanmasından dolayı Allah ona, Hz. İsmail'in dışında başka bir çocuğu verip ona, -yukarıda geçen ayette görüldüğü üzere-İshâk'ı müjdelemiştir.
Kurban edilenin Hz. İshâk olduğunu söyleyenlerin[73] dayanakları İsraili rivayetlerdir. Halbuki İsrail oğullarının kitapları tahrif edilmiştir. Üstelik onların yanında bulunan Tevrat'ta Yüce Allah, Hz. îbrâhîm (a.s)'a; bekar olan oğlunu kurban etmeşini emretmişti. Halbuki Hz. İsmâîl 'as o sırada bekardı. (ve Hz. İshâk(a.s) ise o sırada henüz daha mevcut değildi) İsrail oğullarını böyle bir yalan söylemeye iten faktör; Arapları çekemeyişleridir. Çünkü Hz. îsmâîl, Hz. Muhammed (s.a.v)'inde mensup olduğu Hicaz bölgesi Araplarmın atasıdır. Hz. İshâk ise, İsrail oğullarının atası Hz. Yakub'un babas ıdır. Hz. Yakub'un diğer ismi de "İsrail"dir. İsrail oğullan bu yüce şerefi, Araplardan alıp kendilerine mal etmek istediler. Bu nedenle de Allah'ın kelamını tahrif ettiler ve ilaveler yaptılar. Üstelik onlar, yalancı bir kavimdirler. Çünkü onlar, üstünlük ve şerefin Allah'ın elinde bulunduğunu ve bunları istediği he r-hangi bir yere vereceğini bir türlü kabul etmediler.
Selef alimlerinden bir çoğunun söylediğine göre[74], Hz. İbrâhîm (a.s)'m kurban olarak takdim ettiği oğlu, Hz. İshâk(a.s)'dır. Fakat bunu söyleyenler, bu görüşlerini Yüce Allah Ka'bu'l-Ahbar'dan veya Ehl-i Kitap'm kitaplarından almışlardır.[75] Çünkü Hz. İshâk (a.s)'ın kurban edildiğine dair Resulullah (sav)'den sahîh bir hadis nakledilmemiştir. Üstelik bu görüşten dolayı kutsal kitabımız olan Kur'an'm açık ifad e-lerini de terk edemeyiz.
Dikkat edildiği takdirde, kurban olarak takdim edilenin, Hz. İshâk olduğu, Kur'ân-ı Kerîm'in ifadelerinden anlaşılmıyor. Biraz düşünürsek, kurban edilenin Hz. İsmâîl olduğunu Kur'an'm ifadelerinden anlarız. Hatta bu husus Kur'an'daki ayetlere bakıldığında- kesin ifadelerle belirtilmiştir.
Kurban edilenin Hz. İshâk değil de Hz. İsmâîl olduğu hususunda İbn Ka'b el-Kurazî'nin getirmiş olduğu delil, ne kadar güzel ve ilginçtir. Kurazî'nin getirmiş olduğu delilin kaynağı, Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesidir:
"ibrahim'e, İshâk'ı ve (onun oğlu) Yakub'u müjdeledik" (Hûd: 11/71)
Kurazî derki: Bu ayette ilk önce Hz. İshâk'in daha so nra da Hz. İshâk'in oğlu Yakub'un doğacağı Hz. îbrâhîm (a.s)'a müjdeleniyor. Buna göre Hz. İshâk(a.s)'m çocuğu doğmadan kendisi de daha henüz küçücük bir çocuk iken- Hz. İshâk(a.s)'m kurban edilmesi Hz. İbrâhîm (a.s)'a emrediliyor. Küçücük bir çocuk iken kurban edilmesi emredilen bir insanın daha sonra çocuğu hiç doğar mı? Bunun aklen ve naklen olması mümkün değildir. Çünkü bu, ayette geçen müjdeleme ile çelişki halindedir.[76]
Rivayet olunur ki; Halife Ömer b. Abdulaziz, Şam'da yaşamakta olan bir yahudiye haber salarak huzuruna çağırtmıştı. Yahudi alimlerinden olduğuna kanaat getirdiği o adama Ömer b. Abdulaziz:
- "Hz. İbrâhîm (a.s)'a, iki oğlundan hangisinin kurban e-dilmesi emredilmişti" diye sormuş. Yahudi alimi de:
- "Hz. İsmâîl'in kurban edilmesi emredilmişti. Allah'a yemin ederim ki, Ey Mü'minlerin Emiriî Yahııdilerde bunu biliyorlar. Fakat onlar, atanız Hz. İsmâîl'in kurban edilmesi hakkındaki ilahi emre boyun eğişi ve sabredişi, faziletinin ve üstünlüğünün Allah tarafından anlatılışını çekemediklerinden dolayı Arap topluluğunu kıskanırlar. Bu sebeple kurban keşi1me emrinin Hz. İsmâîl hakkında verilmediğini bile bile inkar ediyorlar. Bu husustaki emrin Hz. îshâk hakkında verildiğini ileri sürerler. Çünkü Hz. İshâk, onların atasıdır" şeklinde c e-vap vermişti."[77]
Meşhur olduğu üzere, Hz. Peygamber(sav), "İki kurbanlığın oğlu" diye çağrılırdı.[78] "İki kurbanlık" ile kastedilen ise, Hz. İsmâîl ile Hz. Peygamber'in babası Abdullah'tır.[79)