9 Temmuz 2016 Cumartesi

Son Savaş Melhame-i Kübra ve Gerçek Siyah Sancaklar Hakkında

Cumhur-u ulema-i İslam, hadîs-i şeriflere istinaden, ahirzamanda Mehdî ve Deccal’ın geleceğinde ittifak etmişlerdir. İbn-i Hacer-i Heytemi bu hususu şöyle beyan etmiştir:

من كفر مسلما لدينه فهو كافر مرتد يضرب عنقه ان لم يتب, و ايضا فهؤلاء منكرون للمهدى الموعود به اخر الزمان. و قد ورد في حديث ابي بكر الاسكافي انه صلي الله عليه و سلم قال: " من كذب بالدجال فقد كفر, و من كذب بالمهدى فقد كفر" و هؤلاء مكذبون به صريحا فيخشى عليهم الكفر



“Kim bir müslümanı dini için tekfir ederse o kafir ve mürteddir. Eğer tevbe etmezse devlet-i şer’iyye tarafından boynu vurulur. Aynı şekilde ahirzamanda vadedilen Mehdi’yi inkar edenler de kafir ve mürteddir. Çünkü Ebu Bekir El-İskafi hadîsinde varid oldu ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.) şöyle ferman etti: “Deccal’ı inkar eden kafirdir ve Mehdi’yi de inkar eden kafirdir.” Sarihan bunu inkar edenlerin küfründen korkulur”.
( Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-37)

Âhirzamanda Hz. Mehdî’nin geleceği ve fesada girmiş alemi ıslah edeceğine dair bir çok ehâdîs-i şerife vardır. Ezcümle:

ملك الارض اربعة. مؤمنان و كافران: فالمؤمنان ذوالقرنين و سليمان. و الكافران نمروذ و بختنصر. و سيملكها خامس من اهل بيتى
“Umum yeryüzüne dört kişi hakim olmuştur ki, ikisi mü’min ve ikisi kafirdir. İki hakim mü’min Hz. Zül-karneyn ve Hz. Süleyman (A.S.)’dır. İki hakim kafir ise Nemrud ve Buhtünasr’dır. Ve beşinci olarak ileride benim ehl-i Beytimden birisi (Mehdî) dahi bütün arza hakim olacaktır”.
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-39)

لا تزال طائفة من امتى تقاتل على الحق حتى ينزل عيسى بن مريمعليه السلام عند طلوع الفجر ببيت المقدس ينزل على المهدى فيقال تقدم يا نبى الله فصل بنا، فيقول هذه الامة امراء بعضهم على بعض

“Tulu-i Fecirde, Beyt-i Makdis’de Hz. İsa bin Meryem (A.S.) nazil oluncaya kadar ümmetimden bir taife, daima hak üzerine mukatele (cihad) edecektir. O vakit Hz. İsa (A.S.) Hz. Mehdî’nin üzerine nüzul eder. Ona “Ey Allah’ın Nebîsi! Öne geç, bize namazı kıldır” denir. O da “Bu ümmetin imamı kendisindendir, onların içinden birisi daima diğerlerine imamdır” der. (Yâni Hz. Mehdî’nin imamete geçmesini emreder)”.
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-38)

لو لم يبق من الدنيا الا يوم لبعث الله رجلا منا يملأها عدلا كما ملئت جورا

“Dünyanın ömrü bir gün kalsa bile muhakkak Allah bizden (ehl-i beytimden) birisini (Mehdî’yi) gönderir. Onu hâkim kılarak zulümle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurur”.
(En- Nihaye Fil Fiteni vel Melahim, İbn-i Kesir, c.1/s.23-1/23)

المهدى منا اهل البيت يصلحه الله فى ليلة

“Mehdî bizden, ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede ıslah eder (yâni vazifelendirir)”.
(En- Nihaye Fil Fiteni vel Melahim, İbn-i Kesir, c.1/s.23- 1/23)
Hadîs-i şeriflere dikkatlice bakıldığında anlaşılır ki, Hz. Mehdî’nin zuhuruna yakın ve ondan biraz evvel, ona zemin hazırlayan ve öncülük yapan istikametli bir taife-i mücahidin gelecektir. Bu hadîsler zikredildiğinde görülecektir ki, haber verilen bu taife şu anda dünyanın ve Asya’nın şarkında zuhur etmiştir ve bilfiil fisebilillah mücahede etmektedirler.

El-Burhan Fi Alamat-i Mehdî-yi Ahir-iz Zaman isimli kitaptan alınan şu hadîs, sarahat derecesinde bu hükmü te’yid etmektedir:

اخرج ابو نعيم الكوفى فى كتاب الفتن عن على بن ابى طالب (ك.و.) قال: ويحا للطالقان(اى الافقانستان) فان لله بها كنوزا ليست من ذهب و لا فضة و لاكن بها رجال عرفوا الله حق معرفته و هم انصار المهدى اخر الزمان

Ebu Naim El-Kûfî Kitab-ul Fiten’de İmam Ali’den (R.A.) tahriç ederek buyurdu ki: “Talikan’a (Afganistan’a) yazık olacak. Orada Allah’ın öyle hazineleri vardır ki ne altındandır ne de gümüşten. Fakat orada Allah’ı hakkıyla tanıyan erler vardır ki, onlar Âhirzaman Mehdî’sinin yardımcılarıdır”.
(El-Burhan Fî Alamat-i Mehdî-yi Ahir-iz Zaman)

و انه يخرج ناس من المشرق يوطؤن للمهدى سلطانه

“Muhakkak doğudan bazı insanlar çıkar ki, Mehdîy-i Ahirzaman’ın hakimiyeti için zemin hazırlarlar”.
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-40)

اذا رايتم الرايات السود قد اقبلت من خراسان فاتوها ولو حبوا على الثلج, فان فيها خليفة الله المهدى

“Horasan tarafından çıkan siyah sancaklıları gördüğünüzde, kar üzerinde sürünerek de olsa onlara gidin. Çünkü onların içinde Allah’ın halifesi Mehdî vardır
(Fetava-i Hadîsiyye, , İbn-i Hacer-i Heytemi-37)

Yani onlar Mehdî’nin askerleridir, O’na zemin hazırlarlar. Horasan bölgesi İran’ın doğu tarafıdır ki şu anki Afganistandır.

و الطبرانى فى الاوسط "انه صلى الله عليه و سلم اخذ بيد على فقال: يخرج من صلب هذا فتى يملا الارض قسطا و عدلا, فاذا رايتم ذلك فعليكم بالفتى التميمى فانه يقبل من قبل المشرق و هو صاحب راية المهدى

Taberani Evsat’ta şöyle demiştir: Resul-i Ekrem (A.S.M.) Ali’nin (R.A.) elini tuttu, dedi ki: “Bunun sulbünden bir adam çıkar, arzı adaletle doldurur. Bunu gördüğünüzde Temim** kabilesinden bir adama tabi olun ki, o doğu tarafından çıkar ve o Mehdî’nin sancağının sahibidir.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-37)

Temim, Arabistan’da Yemen asıllı bir kabilenin ismidir. Bu hadîs-i şerifte ve aşağıda gelen daha birçok hadîs-i şerifte işaret ediliyor ki, bir arap Horasan taraflarından sancak çekecek ve o arap komutan Hz. Mehdî’nin sancaktarı olacak. Yani ona zemin hazırlayacak. İşte bu ve aşağıdaki hadîsler dikkatle incelendiğinde bu Temim’li adamın meşrik canibindeki taife-i mücahidinin başındaki zat olduğu anlaşılmaktadır.

انا اهل بيت اختار الله لنا الاخرة على الدنيا و ان اهل بيتى سيلقون بعدى بلاء و تشيدا و تطريدا حتى ياتى قوم من قبل المشرق معهم رايات سود فيسألون الخبز فلا يعطونه فيقاتلون فينصرون فيعطون ما سألوا فلا يقبلونه حتى يدفعوها الى رجل من اهل بيتى فيملأها قسطا كما ملئت جورا، فمن ادرك ذلك منكم فلياتهم ولو حبوا على الثلج

“Allah-u Teala Biz Ehl-i Beyt’e, ahireti dünyâ üzerine tercih etti. Ve muhakkak Ehl-i Beytim, benden sonra bela ve musibetlere ve zülme ve nefye maruz kalacaklardır. Tâ ki doğu tarafından siyah sancaklılar gelinceye kadar. Onlar gelince ekmek isterler, onlara verilmez (yâni maddeten sıkıntı içinde oldukları halde, onlara yardım edilmez), onlar mukatele ederler ve galip olup, nusrete mazhar olurlar. O zaman istedikleri gıda yardımı kendilerine verilir, fakat onlar, tâ sancakları (hakimiyeti) Ehl-i Beytim’den bir adama (Mehdî) verinceye kadar onların yardımını kabûl etmezler (yani hakimiyeti bir tek Mehdî’ye teslim etmedikçe o reislerin gıda ve maddî yardımlarını kabul etmezler). Ve işi O’na teslim ederler. O Mehdî de hâkim olup, daha önce zulümle dolmuş olan yeryüzünü, adaletle doldurur. Sizden her kim ki o zamana kavuşursa, kar üzerinde, emekleyerek dahi olsa, şarktan çıkan o mücahidlere gidip tabi olsun”.
(En- Nihaye Fil Fiteni vel Melahim, İbn-i Kesir, c.1/s.25- 1/25)

رجل ربعة,أسمر, من بنى تميم, مجذوم, كوسج, يقال له شعيب بن صالح فى اربعة الاف ثيابهم بيض و راياتهم سود يكون على مقدمة المهدى ولا يلقاه احد الا قتله

Temim oğullarından orta boylu, esmer, meczum (hafif sakallı), kevsec (sakalı yanlarda az, aşağı tarafı uzun olan; diğer bir manası da Yemen asıllı) bir adam ki, ona Şuayb bin Salih denilir. Beyaz elbiseli, siyah sancaklı 4000 kişinin kumandanıdır. Mehdî’nin öncüsü olur ve kiminle mukatele ederse, harbde kim ona karşı çıkarsa onu öldürür**.
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-41)

Hadîsdeki bu isim o zatın asıl ismi değil, unvan-ı mülahaza olan ismidir. Kezalik “Mehdî”, “Cahcah”, “Deccal”, “Süfyanî” gibi isimler de birer ünvandır. O şahıslar aynı bu isimle gelir demek değildir. Mesela Peygamber (A.S.M.)‘ın ismi Tevrat’ta ve İncil’de “Ahyed, Ahmed, Faraklit, Münhamenna” olarak geçmektedir. Hz. İbrahim’in babasının adı “Tareh” olduğu halde Kur’an ona “Azer” demiştir. Allahu A’lem meşrikten çıkan o zatın bütün dünyanın ordularına karşı koyan küçücük bir ordusu olduğu için ona şubecik anlamında Şuayb adı verilmiştir. “Bin Salih” denilmesi ise, bu zatın babası da kendisi gibi salih bir insan olmakla beraber ıslahat manasında olan müteahhitlik yapması ve kendisi de maddî gücünü babasının bu müteahhitlik servetinden almasından dolayıdır.

Hem şu hadîste o zatın diğer bir ismi “Hâris bin Harras”dır ki Haris aslan demektir. O zatın isminin manasına tevafuk etmektedir.

يخرج رجل من وراء النهر يقال له الحارث بن الحرّاث على مقدمته رجل يقال له منصور يوطئ او يمكن لال محمد كما مكنت قريش لرسول الله (صعم) وجب على كل مؤمن نصره او اجابته

“Maveraünnehir’den bir adam çıkar, ona El-Hâris İbn-ul Harras** denir. Onun askerlerinin kumandanı olan bir adam vardır ki ona da Mansur denilir. O El-Haris İbn-ul Harras tıpkı Kureyş’in Resulullah’a (S.A.V.) zemin hazırladığı gibi o da Al-i Muhammed’e zemin hazırlar veyâ onları yerleştirir (ravi şek etmiştir). Her mü’mine, ona yardım etmek veya davetine icabet etmek (ravi şek etmiştir) vaciptir”.
(Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî, c.5/s.617)

Haris aslan demektir. O zatın ismi ile aynı mânâdadır. Binaenaleyh hadîs kinayeli olarak o zattan bahsetmektedir.

عن حفصة زوج النبى (صلع) عن رسول الله (صلع) قال: اذا سمعتم بناس يأتون من قبل المشرق ألو دهاء يعجب الناس من زِيِّهم فقد اظلتكم الساعة.

“Doğu tarafından gelen ve deha sahibleri oldukları halde, kıyafetlerine insanların taaccüb ettikleri kimselerin** zuhur ettiğini işittiğinizde, işte o zaman muhakkak kıyametin gölgesi üzerinize düşmüştür”.
(Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-121)

O siyah sancaklıların asra göre gayet garib kıyafetleri olmakla birlikte şahsiyetlerinin yüksek deha sahibleri olduğu bildirilmektedir.

Zührî’den şöyle rivayet edilmiştir:

اذا اختلف الرايات السود فيما بينهم أتاهم الرايات الصفر، فيجتمعون فى قنطرة اهل مصرفيقتتل اهل المشرق و اهل المغرب سبعا.

Siyah sancaklılar kendi aralarında ihtilafa düştükleri zaman sarı sancaklılar onların üzerine gelir ve Mısır’ın köprüsünde toplanırlar. Ehl-i maşrık ve ehl-i mağrib arasında 7 (gün veya hafta veya ay veya yıl mı olduğu hadîste belirtilmemiştir) harb olur
(Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-160)

Bu hadîsin verdiği haber de aynen vukua gelmiştir. o şark tarafındaki taifeler arasında ihtilâf çıkınca, yani “Kuzey İttifakı” diye tesmiye edilen kimseler o taife-yi mücahidine muhalefet edince, bu hadîste “sarı sancaklılar” ve “ehl-i mağrib” diye bahsedilen Birleşmiş Milletler ordusu, Mısır’ın köprüsü olan Süveyş Kanalında karargah kurarak “ehl-i maşrık” olan Afganistan’daki o taife-i mücahidini 7 hafta boyunca bombaladı ve sarı sancaklıların bir reisi, devletleri kendilerine tarafdar edip ifsadat yapmak için tam 40 gün dünya devletlerini dolaşarak “Deccal 40 günde dünyayı dolaşır” hadîsinin bir te’vilini gösterdi. Hadîsteki 7’den murad bu 7 hafta olabileceği gibi, harbin 7 yıl süreceğine de işaret olabilir.

Allahu A’lemu bissavab.
Hadîste “sarı sancaklılar” ve “ehl-i mağrib” tabiri onların Hıristiyan milletleri olduğuna işaret etmek içindir. Çünkü batı memleketinin ekserisi Hıristiyan olduğu gibi, hadîslerde Rumlar için sarı ırk manasında “Benu Esfer” denmektedir.

Şu hadîste ise batıdan gelen bu sarı sancaklıların kumandanı ta’rif edilmekle nazar-ı dikkat çekilmekte ve bu hâdisenin Hz. Mehdî’nin hurucuna bir alamet olduğu bildirilmektedir.

علامة خروج المهدى ألوية تقبل من المغرب عليها رجل أعرج من كندة

“Mehdî-yi Ahirzamanın hurucunun alameti, batı tarafından gelen sancaklılardır ki, onların başında Kende’li topal bir adam vardır**”.
(Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-205)
Bu da aynen vuku bulmuştur. Afganistan’a yapılan harekatı bütün dünyaya i’lan etmek için Amerikalı General Richard Mayers tekerlekli sandalye ile dünya medyasının önüne çıkmış ve bu operasyonu haber vermiştir. Bu hadîs-i nebevî, bu hâdiseyi mu’cizane haber verdiği gibi, bu harekata katılan kimselerin de sakat kalacağına işaret etmektedir.
Yine bir başka hadîs-i nebevîde şöyle buyrulmaktadır:

تخرج رايات سود لبنى العباس ثم تخرج من خراسان اخرى, سود قلانسهم و ثيابهم بيض على مقدمتهم رجل يقال له شعيب بن صلح من تميم يهزمون اصحاب السفيانى حتى ينزل ببيت المقدس يوطئ للمهدى سلطانه و يمد اليه ثلثمائة من الشام يكون بين خروجه و بين ان يسلم الامر للمهدى اثنان و سبعون شهرا

“Siyah sancaklılar, Abbasoğulları için çıkar. Sonra bir başka def’a da Horasan’dan çıkar ki; takkeleri siyah, elbiseleri beyazdır. Onların kumandanı Temim’den Şuayb bin Salih denilen bir adamdır ki, Süfyanî’nin adamlarını hezimete uğratır. Ta Beyt-i Makdis’e iner, Mehdî’nin hakimiyetine zemin hazırlar, ona Şam’dan üçyüz kişi yardım eder, onun hurucuyla Mehdî’ye emrin (vazifenin) teslim edilmesi arasında yetmiş iki ay zaman vardır
( Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -42)

 Siyah sancaklar ilk olarak, Ebu Müslim Horasanî eliyle Abbasi devleti için çekilmiştir. Şimdi de şarktan çıkan siyah sancaklıların reisi tarafından Mehdî için çekilmiştir. O zatın ordularının Filistin’e kadar ulaşacaklarını ve Şam ahalisinden de yardım göreceklerini bu hadîs bildirmektedir. Hadîslerde geçen Şam’dan murad sadece şu anki Şam şehri değil, Filistin dahil olmak üzere Şam-ı Kübra’dır. Siyah sancaklıların 72 ay, yani 6 sene sonra Mehdî’ye işi teslim etmesine gelince; eğer o hareketin ilk çıkış tarihi olan Miladî 1996 yılı esas alınırsa 2002 tarihine tevafuk etmektedir. Eğer mağrib ordusunun bu Taife-i Nuriye’ye hücumu zamanı olan 2001 yılı esas alınırsa 2007 tarihine tevafuk etmektedir. Fakat bu tarihler takribî tarihlerdir.

Hem bu hadîs gibi şu hadîs de o Zât’ın Filistin’e kadar gideceğini göstermektedir:

تخرج من خراسان رايات سود لا يردها شىء حتى تنصب بايلياء

“Horasan’dan siyah sancaklılar çıkar ki, tâ Îliya’ya (Kudüs’e) o sancağı dikinceye kadar, kimse onlara karşı koyamaz.”
(Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî,c.5/ s.627)

و انه يخرج رايات سود فيقاتل السفيانى فيهم شاب من بنى هاشم فى كفه اليسرى خال و فى مقدمته رجل من تميم يدعى بشعيب بن صالح فيهزمهم وان السفيانى اذا خرج بعث خيله لاهل خراسان فيخرجون الى المهدى فيلتقى هو و الهاشمى برايات سود على مقدمته شعيب بن صالح فيلتقى هو و السفيانى فى باب اصطخر فيكون بينهم مقتلة عظيمة فتظهر الرايات السود و تهرب خيل السفيانى فعند ذلك يتمنى الناس المهدى و يطلبونه

“Ve muhakkak Siyah Sancaklılar çıkar, Süfyanî ile harb ederler. O siyah sancaklıların içinde Beni Haşim’den bir genç vardır ki, sol avucunda bir ben vardır. Onun ordusunun başında, Temim’li Şuayb bin Salih diye çağrılan bir adam vardır. O kumandan Süfyanî’leri hezimete uğratır. Ve Süfyanî çıktığı zaman ordusunu Horasan ahalisine gönderir ve o ordu Mehdî’ye karşı çıkar. O (Süfyanî), Haşimî ile beraber olan Şuayb bin Salih’in kumandası altındaki siyah sancaklılarla “İstehar” kapısında karşılaşırlar. Aralarında büyük bir harb olur. Siyah sancaklılar galip gelir ve Süfyanî’nin ordusu kaçar. Bu sırada insanlar Mehdî’yi temenni ediyor ve arıyorlardır
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -40)

Süfyanî: Şeriat-ı Muhammediye’yi tahribe çalışan ve Büyük Deccal’in ileri karakolu hükmünde onun öncülüğünü yapan ve dehşetli deha sahibleri olan ve küçük Deccaller hükmünde Alem-i İslam’ın başındaki bütün münafık devlet reisleridir. Hadîslerde bu Süfyaniyetin birinci reisinin Türkler içinde çıkacağı bildirilmektedir. Bu haber verilen ve Süfyaniyetin birinci reisi olan Süfyan ise çıkmış ve kendisi ölmüştür. Fakat kendi yerinde bütün Alem-i İslam’da küçük küçük Süfyanlar miras bırakmıştır. Ve teşkil ettiği komitesi de hala devam etmektedir. Buna göre bu hadîslerde geçen Süfyanî, o Süfyan’ın bizzat kendisi olmayıp onun komitesi ve Alem-i İslam’da onun varisleri olan bütün devlet reisleridir.

İstehar ise, eskide İran’da hüküm süren Sasanilerin başkentidir. Şu anda ise bu şehir harab edilmiştir. Haşimî ve Şuayb bin Salih’in Süfyanîlerle İstehar’da harb etmesine gelince; bu ve bunun gibi vukuat-ı istikbaliyeden haber veren hadîslerde geçen yerler metn-i hadîsten olabileceği gibi ravilerin metn-i hadîsi içtihadlarına tatbik etmeleri ve bu içtihadlarının hadîsin metnine karışmış olmasından dolayı bu yerler ravilerin istinbatları olması da mümkündür.

Bu sebeble Haşimî ve Şuayb bin Salih’in Süfyanîlerle yaptığı bu harb Alem-i İslam’ın herhangi bir yerinde vuku bulabilir.
Hadîs mevki olarak İstehar’ı zikretmekle işaret ediyor ki; Süfyanî ordularını o zaman İran topraklarından olan Horasan civarına gönderecektir. Hem hadîs İran’ın eski payitahtını nazara vermekle işaret ediyor ki İran, Süfyanî’nin Mehdî’ye karşı çıkan ordusuna yardım edecek ve bu harbde en mühim rolü onlar oynayacaklar. Zaten aşağıda gelecek bir başka hadîs de bunu haber verdiği gibi İmam-ı Ali de (K.V.) İran’ın Süfyaniyete ve Deccaliyete yardım edeceğine işaret etmektedir. Bu husus için İmam-ı Ali’nin (K.V.) divanlarına ve “El-İşâa Lieşrat-is Sâat” kitabına müracaat olunsun.

Hem hadîsten anlaşılıyor ki, Şuayb bin Salih Süfyanî’nin ordularıyla büyük bir harb yapacak ve onu mağlub edecektir. Ve Şuayb bin Salih, Hz. Mehdî’ye zemin hazırlayacak ve onun ordusu Mehdî’nin de ordusu olacaktır.

Bu hadîsin ihbarat-ı gaybiyeleri de kısmen vukua gelmiştir. Şöyle ki; Büyük Süfyanın ordusu Afganistan’daki taife-yi mücahidin ile harbetmek için Horasan civarına gittiği gibi Alem-i İslam’daki diğer bütün Süfyanlar da ona destek vererek tabi oldular. Hem büyük Süfyanın ordusu, oradaki Deccaliyetin ve Süfyancıkların ordularının kumandasını aldılar. Hatta Kuzey İttifakı dahi yine o büyük Süfyan’a bağlı ve Ye’cüc ve Me’cüc taifesine ait kişilerdir. Müslümanların galebesi ise inşaallah yakın bir zamanda vukua gelecektir.

Hadîste ki Haşimî genç ise Allahu A’lem, o zatların reisine işarettir.

Hem hadîsteki “Süfyanî çıktığı zaman ordusunu Horasan ahalisine gönderir ve o ordu Mehdî’ye karşı çıkar” cümlesinden murad, Mehdî’ye zemin hazırlayan insanlara karşı çıkar demektir. Çünkü hadîsin devamındaki “bu sırada insanlar Mehdî’yi temenni ediyor ve arıyorlardır” ifadesinden anlaşılıyor ki, Hz. Mehdî o vakitte zuhur etmeyip belki ona yakın bir tarihte zuhur ederek Alem-i İslam’ın başına geçecektir.

عن انس بن مالك رضى الله عنه ان رسول الله صلع قال: يتبع الدجال من يهود اصبهان سبعون الفا عليهم الطيالسة. رواه مسلمز

Enes bin Malik’ten (R.A.):
Peygamber (A.S.M.) şöyle buyurdu:
“Deccal’a, İsfehan Yahudilerinden taylesanlı (sarıklı ve cübbeli) yetmiş bin kişi tabi’ olacaktır**”.
(Müslim, Et-Tac Ali Nâsıf el-Hüseynî, c.5/s.627)
Yani Yahudi uleması İran devletini kandırarak Deccal ordusuna yardım ettirir.

اذ خرج السفيانى فى ستين و ثلثمائة راكب حتى ياتى دمشق فلا ياتى عليهم شهر حتى يتابعه من كلب ثلاثون الفا فيبعث جيشه الى العراق فيقتل بالزوراء مائة الف و يخرجون الى الكوفة فينتهبونها, فعند ذلك تخرج راية من المشرق و يقودها رجل من تميم يقال له شعيب بن صالح فيستنقذ ما فى ايديهم من سبى اهل الكوفة ويقتلهم


“Süfyanî 360 süvariyle çıkıp, tâ Dımeşk’e geldiğinde, daha üzerinden bir ay geçmeden Kelb’den 30.000 kişi ona tabi olur O da ordusunu Irak’a gönderir ve Zevra denilen bölgede 100.000 kişiyi katl eder. Ve Kûfe’ye çıkarlar ve orayı talan edip harab ederler. Bu sırada doğudan bir sancak çıkar ki, ona kendisine Şuayb bin Salih denilen Temim’den bir zat kumandanlık eder. Onların ellerindeki Kûfe ahalisinden olan esirleri kurtarır ve o Süfyanîleri öldürür
( Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-38)

Zevra, Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusunu içine alan bir bölgenin adıdır. Kelb kabilesi ise meşhur bir kabile olmakla beraber aşağıda gelen bir hadîste İngilizler hakkında da bu ifade kullanıldığı için Süfyanîye tabi olan bu kabilenin kim olduğunu zaman gösterecektir.

Bu hadîsten şöyle anlaşılıyor ki; Süfyanîler, Irak ve Suriye’nin tahribi hususunda mühim bir fitne çevirecektir. Her ne kadar Irak harbinde Süfyanîlerin bu icraatının bazı numuneleri görüldü ise de, ileride nasıl bir tahribat yapacağını hâdiseler zuhur etmeden tam olarak anlamamız mümkün değildir. Amma anlaşılan şudur ki; her halükarda Şuayb bin Salih denilen zatın orduları Irak ahalisini esaretten kurtaracaktır inşaallah.

فاذا راى الناس ذلك اتاه ابدال الشام و عصائب العراق فيبايعونه فينشئ رجل من قريش اخواله كلب فيبعث اى المهدى عليهم بعثا يقتلونهم فتقسم غنائمهم و يعمل فى الناس بسنة نبيهم

“İnsanlar Onu (Mehdî’yi) gördüklerinde Şam’ın ebdalları ve Irak’ın aşiretleri ona gelir ve biat ederler. Ve Kureyş’ten bir adam çıkar ki dayıları kelbdir. Mehdî onları katledecek bir orduyu üzerlerine gönderir. Onlar mağlub edilip, ganimetleri taksim edilir. Ve Mehdî insanlar arasında peygamberlerinin sünnetiyle amel eder
( Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-40)

Hâdisat vuku bulmadan evvel istikbale ait hadîslerin manasını tam olarak anlamak mümkün değildir. Ancak vukuundan sonra ilimde rasih olanlar, te’villerini anlarlar. İşte bu hadîste de Kureyş’ten çıkan o adamın dayılarının “kelb” olması evvelde meşhur Kelb kabilesi olduğu zannedilirdi. Şimdi anlaşılıyor ki o Kelb’den murad İngilizlerdir. Ve bu hadîs, halkı gibi kendisi de Kureyşî olan ve İngilizlere hizmet eden ve annesi tarafı İngiliz olan Ürdün kralı Abdullah’dan haber vermektedir. Onun Hz. Mehdî’nin ordusuna karşı çıkacağını bildirmektedir. Aynen haber verdiği gibi vuku bulmuştur. Hadîsin işaret ettiği akıbetlerini ise zaman tefsir edecektir.

ورد فى حديث "ان اصحاب الكهف يكونون اعوان المهدى"
Hadîste varid olmuştur ki: “Ashab-ı Kehf, Mehdî-yi Ahirzamanın yardımcıları olur
(Mektubat-ı İmam-ı Rabbani)

Allah-u a’lem bunun bir manası şudur ki, dünyaca meşhur mağaralar sahibi olan bir kavim, Deccal ile muharebe ederken, mağaralara sığınıp Kur’an’a ve Şeriata yardım edecekleri ve Mehdî’ye zemin hazırlayacakları gibi, diğer bir taife-i ehl-i hakîkat da, ahirzamanda Hakîkat-ı Kur’aniye’yi ve Şeriat-ı Garra-i Muhammediye’yi ders vererek, her yerde Deccaliyet ve Süfyaniyet komitelerinin tecavüzkar tazyikatlarından dolayı, gizli olarak ve mağaramisal gizli yerlerde, mücahede-i ilmiye ile Mehdîy-i Ahirzaman’a aynen o taife misillu zemin hazırlayacaklarına da işarettir. Yoksa Ashab-ı Kehf ünvanıyla meşhur olan taife, yeniden dirilecek demek değildir. Bu hadîsin de bir manası, aynen vücuda gelmiştir. Şu hadîs-i şerif de bu mes’eleye işaret etmektedir:

ليفرّنّ الناس من الدجال فى الجبال قالت ام شريك يا رسول الله فاين الاعرب يومئذن؟ قال هم قليل

“İnsanlar Deccal’dan dağlara kaçacaklar. Ümmü Şerik dedi ki: Ya Resulellah, o gün arablar nerdedir? Resul-i Ekrem (S.A.V.) : ‘O gün onlar azdırlar’ dedi”.
(Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî, c.5)

سيكون فى رمضان صوت و فى شوال معمعة و فى ذى القعدة تحارب القبائل و علامته نهب الحاج و تكون ملحمة بمنى يكثر فيها القتل و تسيل الدماء حتى تسيل دمائهم على الجمرة حتى يهرب صاحبهم فيؤتى بين الركن و المقام فيبايع و هو كاره.

“Ramazanda bir ses olacak, Şevval’de harb ve Zilka’de ayında da kabile savaşları olacak. Ve Mehdî’nin hurucunun alameti; hacıların talan edilmesi ve Mina’da çok kimselerin öldürüldüğü bir melhamenin (kanlı bir harbin) vuku bulmasıdır. Bunda öyle bir kan akar ki, hatta cemreye kadar kanları ulaşır. Nihayet onların sahibleri olan Mehdî kaçarak, Rükün ve Makam arasına gelir. İstemediği halde orada ona biat edilir
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi, s.39)

Burada olduğu gibi diğer bazı hadîslerde de ahirzamana ait hâdisat anlatılırken, semadan gelen seslerden bahsedilmektedir. Hatta bütün insanların bu sesleri duyacaklarından ve bir rivayette de her milletin kendi lisanıyla bu sesi duyacaklarından bahsedilmektedir. İşte bunlardan murad, Allahu A’lem televizyon ve radyo gibi muhabere vasıtaları ile verilen haberlerdir ki, semadaki uydularla bir haber dünyanın her tarafına ulaşmakta ve her millet kendi lisanıyla bu haberleri duymaktadır. Binaenaleyh bu hadîsin verdiği haberin bir te’vili de meşrîk canibinde zuhur etmiştir. Şöyle ki, Birleşmiş Milletler ordusu Ramazan ayında Afganistan’ı havadan vurmaya başladı ve bu hâdise, bütün dünyaya muhabere vasıtalarıyla i’lan edildi. Herkes oradan gelen haberlerle meşgul oldu. Bir ay sonra Şevval’de, meşrikteki o taife-i mücahidin o bölgenin çeşitli yerlerinde, Deccaliyet ve Süfyaniyetin ordusu olan Birleşmiş Milletler ordusu ve onun müttefikleri ile muharebe ettiler. Zilka’de ayı geldiğinde ise, Kuzey İttifakı Afganistan’ın idaresini devr aldıktan sonra o bölgedeki kabileler arasında savaşlar olmaya başladı. Bu şekilde Hadîsin mu’cizane verdiği haberin bir vechi, vukua geldi.

Amma hacıların talan edilmesi ve Mina’da çok kimselerin öldürülmesi ise; ya daha evvel vukua gelen Hac’da İranlıların sebeb olduğu meşhur kanlı hâdisedir. Veyahut istikbalde vukua gelecektir.
Hadîsin devamı ise Hz. Mehdî’nin zuhurunun yakın olduğuna işaret etmektedir. Mehdî’ye Rükün ve Makam arasında biat edilmesi ise daha evvel izah edildiği gibi eğer bu ifade metn-i hadîsten ise aynen bu mevkilerde vuku bulabileceği gibi ravilerin istinbatı olması cihetiyle Alem-i İslam’ın herhangi bir yerinde de vuku bulabilir.

Ka’b’dan gelen şu rivayet de, hadîslerin ihbar ettiği bu hâdiselerin enbiya-i salifenin kitablarında da mevcud olduğunu isbat etmektedir:

عن كعب انه قال: "انى اجد المهدى مكتوبا فى اسفار الانبياء ما فى عمله ظلم و لا عيب. و ان اول لواء يعقده ببيعته الى الترك فيهزمهم و ياخذ منهم من السبى و الاموال. ثم يسير الىالشام فيفتحها, ثم يعتق كل من معه فيعطى اصحابه قيمتهم.
وانه يكون بعد المهدى خليفة من اهل اليمن من قحطان اخو المهدى فى دينه يعمل بعمله و هو الذى يفتح مدينة الروم و يصيب غنائمها. و ان الدجال يحاصر المؤنين ببيت المقدس فيصيبهم جوع شديد حتى ياكلوا اوتار قسيهم من الجوع. فبينماهم على ذلك اذ سمعوا اصواتا فى الغلس فيقولون: ان هذا لصوت رجل شبعان. فينظرون فاذا بعيسى بن مريم عليه الصلاة و السلام فتقام الصلاة فيرجع امام المسلمين المهدى فيقول عيسى: تقدم فلك اقيمت الصلاة. فيصلى بهم تلك الليلة ثم يكون عيسى اماما بعدها.
و انه اذا ملك رجل الشام واخر مصر فاقتتل الشامى و المصرى و سبى اهل الشام قبائل من مصر. و اقبل رجل من المشرق برايات سود صغار قبل صاحب الشام. فهو الذى يؤدى الطاعة الى المهدى."

Ka’b dan rivayet edilmiştir ki, o dedi: “Ben Mehdî’yi enbiyanın kitaplarında yazılı gördüm ki, onun amelinde ne zulüm vardır ne de ayıp. O ilk harp sancağını Türk’lere karşı** çeker. Onları hezimete uğratır ve onlardan esirler ve mallar alır. Sonra Şam’a gider, orayı fetheder. Sonra beraberindeki bütün esirleri azad eder ve arkadaşlarına kıymetlerini öder. Mehdî’den sonra Yemen ahalisinden ve “Kahtan” beldesinden biri halife olur ki, Mehdî’nin din kardeşidir. Onun ameliyle amel eder. Ve Rum şehrini fetheden ve ganimetlerini alan odur.

Ve Deccal mü’minleri Beyt-i Makdis’de muhasara eder. Orada mü’minlere öyle şiddetli bir açlık isabet eder ki, açlıktan ok yaylarının iplerini yerler. O hal üzerindeyken sabahın ilk vakitlerinde bir ses duyarlar. Derler ki “bu karnı tok bir adamın sesidir”. Bakarlar ki, o Meryem oğlu İsa’dır (A.S.). Bu esnada namaz için ikamet edilir. Müslümanların imamı Mehdî, Hz. İsa’yı (A.S.) imamete geçirmek için geri döner, İsa (A.S.) ona “öne geç, namaza senin imametin için ikamet edildi” der. O gece onlara Mehdî namaz kıldırır. Bundan sonra ise İsa (A.S.) onlara imam olur.

Bir adam Şam’a ve bir diğeri de Mısır’a hakim olduklarında, bu Şamî ve Mısrî arasında bir harb olur. Şam ahalisi Mısır’dan bazı kabileleri esir eder. Doğudan bir adam küçük siyah sancaklarla Şam’ın sahibine doğru gelir, işte o Mehdî’ye itaati te’min edecek kimsedir.***”

Yani hakiki Türkler değil, belki Türk namı altında Süfyanî, Ye’cüc ve Me’cüc’lerdir. Tafsili daha sonra gelecektir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; meşrîkte çıkan siyah sancaklıların ordusu Süfyanî’yi mağlub eder, Irak ve Suriye’yi fetheder ve Filistin’e kadar gider. Hem o ordu Hz. Mehdî’nin de ordusudur ve ona zemin hazırlar. Mehdî ise Hz. İsa’ya (A.S.) işi teslim eder. Hem Hz. İsa (A.S.)’ın Hz. Mehdî arkasında namaz kılmasını söylemekle işaret eder ki; Hıristiyanlardan bir cemaat İslâm’ı kabul eder ve Müslümanlarla ittifak eder. Hz. İsa da bu kuvvetle Deccaliyet’i mahveder.
(Fetava-yi Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi, s.42)

ورد عن ابى عبد الله الحسين بن على عليهما السلام انه قال: لصاحب هذا الامر -يعنى المهدى عليه السلام- غيبتان احداهما تطول حتى يقول بعضهم مات و بعضهم ذهب و لا يطلع على موضعه احد من ولى و لا غيره الا المولى الذى يلى امره ثم انه يحتفى بجبال مكة و لا يطلع عليه احد

Hz. Hüseyin bin Ali (R.A.)’nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Emr-i dinin başına geçecek olan zatın yani Hz. Mehdî’nin iki gaybubeti vardır (iki def’a gizlenir). Birinci gaybubeti öyle uzun olur ki hatta insanlar onun vefat ettiğini bazıları da gittiğini zannederler. Ne bir veli ne de başkası onun nerede olduğuna muttali olamaz. Ancak onu idare eden ve mütevelli-yi umuru olan Cenab-ı Hak müstesna. İkinci defa Mekke dağlarında gizlenir. Kimse ona muttali olmaz.
(El- İşâa Lieşrât-iss Sâat-88)

 Mehdî’nin gaybubetinden murad sadece zatının değil, belki onunla beraber ordusunun kaybolmasıdır. Allahu A’lem birinci gaybubet Afgan Mücahidlerinin Rus ordusundan gizlenmeleri ve kaybolmalarıdır, ikinci gaybubet ise Birleşmiş Milletlerin istilasından dolayı olan gaybubetleridir.

Katkılarından Dolayı Ulusal Siber Atak ve Savunma Ekibine Teşekkür Ederiz...

...


EmoticonEmoticon